Akşamın eli kulağındaydı. Yemek masasını hazırlamaya başlamıştı Naz hanım. Mercimekli aş yapmıştı yine. Yavuz yemek seçmezdi. Önüne ne konursa onu yerdi ama öyle değildi Şahin’i.Çok sevdiği, hep yemek istediği yemekler vardı. Bunlardan biriydi mercimekli aş da. Yanına buz gibi ayranla, acılı salata hazırlamıştı Naz kadın. Anasına övgüler yağdırarak yiyecekti bugün yemeğini oğulcuğu.Ayrana da acılı salataya da bayılırdı Şahin. Ayranı kendisi gelince çıkarırım diye buzdolabının buzluğunda tutmuştu anacık.Masada her şey hazır olunca, balkona çıkıp beklemeye başlamıştı.Önce öğretmen beg gelirdi. Eli arkasında kenetli, düşünceli düşünceli usul usul yürüyerekten...Onun bu düşünceli haline bakar gülerdi Naz hanım. Sanki memleketin nasıl kurtulabileceğinin hesabını yapıyor... derdi içinden. Kendisine görev verilmiş gibi...Öğretmen begden biraz sonra görünürdü Şahin. Hiç bir konuda sözlerini dinletemezlerse de akşam yemeklerinde bulunma işine alıştırabilmişlerdi onu.Belki de alışmamıştı da sırf annesini memnun edebilmek için bırakır gelirdi onca işi gücü…Öğretmen beg de mi gecikmişti bugün ne!.. Yoksa Naz hanıma öyle mi geliyordu?.. Yok canım erkendi daha. En azından yarım saat vardı öğretmen begin görünmesine. Belki de bir saat...İçini, nedenini bilemediği bir sıkıntı basmıştı Naz hanımın. Dakikalar yıl olmaya başlamıştı ona.“Ne yapıyor acaba şimdi güzel oğlum?..” diye söylendi. Tanrı korusun bir belâya bulaşmış olmayaydı yine...Kimi zaman oturup ana oğul söyleşmeleri geldi aklına.“Sen niye fabrikana gitmiyorsun da bu solcuların peşinde kendini bitiriyorsun uzun oğlum?..” diye sormuştu bir seferinde Naz ana Şahin’e.Uzun oğlum diye severdi onu çoğunlukça.“Bu, işimin bir parçası, hem de önemli parçası güzel anam.” demişti ince uzun parmaklarıyla yaşlı kadının kınalı saçlarını severek uzun oğul.“Beni işçi temsilcisi seçtiler. ‘Sen oturup pil yapma. Kablo yapma. Vida takma...’ dediler. ‘Bütün bunları yapanların haklarını bi tamam alabilmeleri için savaşım ver....’ Ben de bunu yapıyorum işte.”O kadarını anlayamazdı Naz ana. Bu solcuların işleri anlaşılabilecek gibi değildi zaten. Bu kez de anlayamayıp her zaman yaptığı gibi başını sallamıştı kaygılı kaygılı yine.Uzun sayılabilecek bir dalgınlıktan sonra düşte gibi sormuştu bu kez Naz ana Şahin oğulcan’a.“Biz niye solcuyuk oğulcanım?..”Anlatmıştı Şahin.“Sağcı varsıl yani zengin olan ya da ondan yana olandır anacığım. Solcu ise emeğiyle geçinen çalışanlardır. İşçiler, köylüler, küçük esnaf, emekliler; iş arayan, bulamayan işsizlerdir solcular... Yoksullardır da diyebiliriz buna.“Ama biz yoksul değiliz ki oğul. Şükürler olsun geçinip gidiyoruz işte. Senin eline geçiyor üç beş kuruş. Baban emekli maaşı alıyor. Öbür evimiz kirada. Kiraya verdiğimiz bir dükkânımız bile var. Gerçi kasabın üç aydır kira-mira verdiği yok ya, olsun; eninde sonunda verir nasıl olsa. Daha ne isteriz?”“Bu ailede tümümüzün kazandığı bir aylık para, varsılların eğlencelerinde bir gecelik gazino masrafları kadardır canım anam. Kıyaslasana... Sen ya da babam, yaşamanız boyunca böyle bir gazinonun önünden geçtiniz mi hiç? Buna mı şükür ediyorsun?”“Töbe de, töbe de...”“Devletin resmi kuruluşları açıklıyor. İşçinin, emeklinin, üreticinin, küçük esnafın kazandığı parayla geçinmesi olanaksız. Bu kadar az gelirle insanlarımızın yüzde doksanı açlık sınırının altında yaşıyor.“Televizyon söylüyor ya, maşallah ülkemizin toprakları bereketli hay oğul. Yeraltı, yerüstü zenginliklerinde birinciymişiz... Öyleyse neden şu sağcı, şu solcu demeden her şeyi hakça bölüşmüyoruz?”“Benim gibi solcuların uğraş amacı da bu ya anam... Bölüşüm haksızlığı solcuların suçu değil.“Ya kimin suçu?”Sırtını sağcılığa dayayan, dini kendine maske yapan, dindarları kandırıp, bunları çıkarına alet eden kapitalistlerin, küçük çıkarları uğruna onların yağdanlığını yapan kiralık uşaklarıdır suç anam.“Onca çok parayı ne’edecekler ki oğulcan. Fabrika üstüne fabrika, villa üstüne villa. Öte dünyaya bir çorap bile götüremeyecekken…”“Onlar, kırk bayırlı karına benzerler güzel anam. Yedikçe yemek isterler. Doymazlar. Güç de onların elinde. Vurup çarpıp yiyorlar işte.”“Sağcılar bu para babaları mı hay can oğul?“Evet.”“Peki bu bizim caminin imamı neden sağcı? Onun hiç varlığı yok ki. Bir ayağı evinde, öbür ayağı camide olan Bekir emmi de öyle. Pabucunun altı delik de yenisini alamadığından yağmur suları iliğine işler. Yine de ‘Ben sağcıyım’ der da başka şey demez.”Yoksulların, dininden başka gelecek umudu olmayan insanların sırtına basa basa yükselir sağın ağa babalığını üstlenen “paracıl”lar. ‘Solcular dinimizi elimizden almak istiyorlar’ diye kandırarak inanç sahibi insanları kendi saflarına çekerler can anam. Fazladan bir de cennet vaat ederler onlara. Kırk huri vaad ederler.”“Doğru...” dercesine içini çekmişti Naz ana.“Böylece çoğunluğu sağlayıp iktidarı sürekli ellerinde bulundururlar. Rahatça kanlarını emerler dar gelirlilerin. Halktan çalarlar, devletten çalarlar. Hortumlarlar...” diyerek sözünü sürdürmüştü Şahin.“Güya din için, kitap için yaparlar bunu. ‘Sağ, dinden yana olandır,’ diyerek onları kandırırlar. ‘Biz sağcıyız; siz de sağcısınız. Kenetlenmeliyiz, güç olmalıyız, solcuların canına ot tıkamalıyız…’ derler.Ama asılında ot tıkadıkları “Sağcısınız,” diye kandırdıkları insanların kendileridir. Kendini sağcı sanan dindarlar da her seçimde salak salak gidip oylarını o paracılarla verirler. Onlara ‘Alın size oy...’ derler. ‘Alın oylarımızı da, gene iktidar olun. Anamızı daha iyi belleyin...’ derler.Gülmüştü buna Naz ana. Şahin de gülmüştü.“Yeter ki dine dokunmasın solcular. Oysa dine dokunmakla filan işleri yoktur solcuların anam. En başta bize bak. Ben sağcıların deyimiyle ‘azılı bir solcu’yum. Sense namazında, niyazında bir anasın. Ben karışıyor muyum senin Tanrı’ya olan inancına, dine olan inancına, namazına, orucuna?.. Bir günden bir güne Bırak bunları, boş şeyler bunlar’ dedim mi sana?”“Demedin oğul.”“Öyle işte!..”İçini çeken Şahin olmuştu bu kez… SÜRECEK
MAYIS ŞARKILARI -5
.