KÖYE GELEN SİNEMA

.

BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-4KÖYE GELEN SİNEMA Dayımın yine kente geldiği günlerden biriydi. Onu çarşıdagezdirirken Nakıp Ali Sinemasının bulunduğu çıkmazda bir kalabalık gördük. Merak edip kalabalığa yanaştık.Biri, elindeki kutudaki manzaraları beş kuruş karşılığında izlettiriyordu. 35 kuruş verip gerçek sinemaya gidemeyenler beş kuruşa bu kutu sinemasıyla avunmaktaydı.Galiba sahici sinemadakinden de güzel şeyler gösteriyor olmalıydı ki, beş kuruşluk kutu sinemasını izlemek isteyenler kuyruğa girmişti.Dahası, izlenceden sonra:“Helal olsun, pek güzelmiş valla…” diyordu izleyenler. “Beş kuruşum daha olsa bir daha bakardım.”Dayımla ikimiz kuyruğa girdik. Ben dayımdan öndeydim. Dandik sinemacı, beş kuruşunu alıp kutusunu gözüme dayadı.Gösteriyi izlemeye başladım. Görüntüye önce bir şelale resmi geldi. Sonra bir lale bahçesi, ardından uçsuz bucaksız bir deniz sonra başka manzaralar…Gösterinin tam ortasında kutuyu gözümden koparıp aldı sinemacı.“Çocuklara bu kadar,” dedi. “Öfkelendim ama bir şey diyemedim. Çünkü ardımda beklemekte olan dayım beni sıkıştırıp duruyordu.“Haydi yeğen, çekil kenara da bir de biz bakalım şu sinemaya.”Sinemacı ondan da beş kuruşu alıp kutuyu dayımın gözlerine dayadı. Sonra bana gösterdiği ilk manzaraları çabuk çabuk geçti. Bundan sonraki görüntüler yavaş yavaş akmaya başladı.Görüntüye gelen her manzara karşısında kendinden geçiyordu dayım.““Abooov, bu nasıl mal yav! Helal olsun sana sinemacı. Bu manzara beş kuruşa değil, Elli kuruşa bile izlenir.”Gösteri bitince dayım bir beş kuruş daha verdi, bir kez daha iziedi kutu sinemasını. Bu iş üç beş kez yinelendi.Dayımın bir şelaleyi, bir lale bahçesini, bir denizi bunca çok beğenip yeniden yeniden izlemesine şaştım.İşimiz bitmişti, gitseydik ya artık. Yok, gitmeye hiç de niyetli görünmüyordu dayım. Ben sıkıştırdıkça:“Dur hele yeğenim, dur hele…” deyip duruyordu.Kuyruktakilerini hepsinin kutu sinemasını izlemeyi bitirinceye dek bekledik. Yeni bir müşterisi yoktu artık sinemacının. Dayım sinemacının yanına yaklaştı.“Bu kutuyu bana satar msın hemşerim?” diye sordu.Şaşırmıştı adam. Önce pek niyetli görünmedi ama sonra satmaya razı oldu. Pazarlık yaptılar. Yüz tane beş kuruşa el değiştirdi kutu sineması.“Delirdin mi dayı!” dedim ona. “Ne diye bunca cok para verdin ki bu adi kutuya.”“Sen anlamazsın yiğidim. Küçüksün daha,” demekle yetindi dayım.Ertesi gün köydeydik. Dayım hemen işbaşı yaptı. Köylülerden rastlaştığına sinemayı bedava gösterdi.Kutu sinemasını her izleyenin ağzının suyu akıyordu.“Abooo!”yu basıyordu. “Bu nasıl mal böyle be!”Bu nasıl alış verişti. Onca parayı, bedava sinema izlettirmek için mi vermişti dayım?O gece çok merak ettim. Acaba kutuda, kentteki sinemacının bana göstermediği bir şeyler neydi?Dayım uyuyunca kutuyu aldım. Fennus’un ışığına tutarak kutudaki bütün manzaraları tek tek izledim. Doğrusu izlencenin sonuna doğru ben de usulca bir “Abo…” çekmekten kendimi alamadım.Kutuyu tekrar tekrar izledim. Artık bakmaya doygunlaştığımda onu aldığım yere bırakıyordum ki, üzerimde bir çift gözün parladığını gördüm.Hoca dedeminkilerden başkasının değildi bu gözler. Yanıma geldi dedem.“O nedir öyle torunum,” dedi sevecenlikle.“Sinema dede,” dedim.“Bu nasıl sinemaymış, hele bir de biz bakak,” dedi.Kutuyu ona vermek istemezdim ama bunu yapmak elimde değildi.Dedem o kutu sinemasındaki manzaraları defalarca izledi. Kutuyu bana iade ederken:“İyi sinemaymış…” diye biho bi hoş güldü.İçimden:“Dedem yarın bu sinemayı da yasaklar, ona el koyar,” diye geçirdim içimden ama öyle bir şey olmadı. Sanki gece kutudaki manzaralara defalarca bakan kendisi değildi. Konuyu hiç açmadı bile.Nedenini ise anlamakta gecikmedim. Dayım her gece uykuya varınca, o usulca yanaşıyor. Kutu sinemasını bir daha bir daha izliyordu.Bundan şu sonuca vardım:Demek ki insanlara “abooo!” dedirten şeyleri izlemek için genç olmak yaşlı olmak önemli değildi. Hatta hacı olmak, hoca olmak bile önemli değildi.Dayım kutu sinemasını köye getirdiğinin ertesi günü, gösterimleri ücretli olarak sürdürdü.Sarıtlılar sıcak sıcak yumurtalar, avuç avuç kuru üzüm, pençe pençe buğday, darı taşıdılar dayıma. Defalarca izlediler köye gelen bu yalancı sinemayı.Kazançlı bir iş yapmıştı bu kez dayım. Kutu sinemasına verdiği parayı kat kat çıkartmıştı.Ah İpsiz Ahmat emmi, ah! Keşke konuşan kuşa yapacağına, böyle bir kutu sinemasına yapsaydın yatırımını.Gerçi, onda Gülüş gibi bir hatun varken, ne yapar eder, o kutu sinemasının da  canına okurdu üvey teyzemiz.Yani ya anlayacağımız özetle şu ki, İpsiz Ahmat için Kurtuluş yoktu Gülüş teyzemizden. Böyle bir eşi olan yiğidin sırtı yerden asla kurtulamazdı.   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri