.
Düziçi Köy Enstitüsü mezunu olan babam, Mehmet Küçükosmanoğlu’nu geçen yıl Ağustos ayında kaybettik. Babam her sene Düziçi Köy Enstitüsündeki 17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş yıldönümlerini anma toplantılarının düzenlenmesine öncülük eder ve bu etkinliklerde konuşma yapardı. Bu hafta, Babamın ve 17 Nisanların anısına, babamın yaptığı bir konuşmayı köşeme koyuyorum.Saygıdeğer konuklar, ömrünün baharını mesleğine adamış bulunan, kıymetli öğretmen arkadaşlarım. Yarınlarımızın umudu sevgili gençler. Eğitim tarihine Türkiye modeli olarak geçmiş bulunan Köy Enstitülerimizin kuruluşunun 60.yıl dönümünü kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz. Şimdi içerisinde bulunduğumuz eğitim yuvasındaki binaların birçoğunun temelindeki harca nasırlanmış elleriyle, alın terini silmiş bir Köy Enstitülü öğretmen arkadaşınız olarak, hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, saygılar sunuyorum.Kıymetli arkadaşlarım, Köy Enstititüleri II. Dünya savaşının dünyayı kan gölüne çevirdiği, yoklukların, kıtlıkların en yoğun olarak yaşandığı bir dönemde kurulmuştur. Köy Enstitülerinin baş kurucularından Hasan Ali Yücel, o günün güçlüklerini Cumhuriyet gazetesinin 17 Nisan 1955 tarihli nüshasında, şöyle dile getiriyordu “II. Dünya Harbi hemen bütün küreyi sarmıştı, devlette para yok, vasıta yok. Tam bir çaresizlik. Yılmadık ümitsizliğe düşmedik, köyde yaşayan nesilleri dalga, dalga arka, arkaya cehaletin karanlığına bırakmama azmimiz ve inancımız bize çare olmuştu.”Kıymetli arkadaşlarım işte azmi ve inancı kendilerine çare bulduran insanlar; yöneticisi, öğretmeni, öğrencisiyle birlikte kolları sıvayarak, halkın gücünün neleri yaratacağının somut örneklerini verdiler. Şöyle ki; Öğretmen yetiştirmede, 110 yılda ulaşılan sayı aşılmış, öğretmen sayısı 6 binden 20 bine, Okul sayısı 5 binden 17 bine, öğrenci sayısı 380 binden 1,5 milyona çıkarılmış. Bu günlere en son tuğlası, kiremidi öğrenci elinden çıkmış değeri trilyonlarla ölçülebilecek eserler bırakılmıştır.Saygıdeğer konuklarımız insanoğlu için en mutlu olay, zoru kendi gücüyle aşmaktır. İşte Köy Enstitüleri zoru kendi gücüyle aşan eğitim kurumlarımızdı. Çünkü Köy Enstitüleri ürettiğiyle yaşayan, dersliğini, işliğini, lojmanını kendisi yapan kuruluşlardı.Kıymetli arkadaşlar, günümüzde bir toplumun ya da bireyin, uygarlık ölçüsü, o bireyin ya da toplumun üretime yaptığı katkıyla değerlendirilir. Üretmeyen toplum ya da bireyin, uygarlığından söz edilemez. İşte Köy Enstitülerindeki eğitim uygulamasında, kafa ve el koordinasyonu önemliydi. Bu nedenle kafaların bilgi, ellerin beceriyle donatılması amaçlanırdı. Çünkü bilen ve yapan insan daha çok üretir. Ürettiğinin paylaşımını, daha kolay denetleyebilir. Köy Enstitülerinin eğitimindeki temel esas, üretirken eğitmek, eğitirken üretmeyi köy çocuklarına öğretmekti. Köy Enstitüleri, gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle, fırsat eşitliğinin yok olduğu bir dönemde köye ve köylüye ışık saçan, tüm Türkiye’yi kucaklayan Türk Milli Eğitiminin, en verimli çağı olmuştu. Köy çocukları okuyarak, yönetime ortak olmaya başlıyordu. İşte bu aydınlanma çağının başlamasıyla, geleneksel yapının aşılarak, demokrasinin de sağlıklı bir yapıya kavuşması yolunda adımlar, atılmış oluyordu.Köy Enstitülerinin tüm yurdu sarması, ekonomik ve siyasal gücü elinde bulunduran, düzenin kaymağından yararlanan kişiler ve bunların bürokrasideki uzantılarını paniğe düşürmüştü. Köy Enstitülerini için atmadıkları iftiralar kalmamış, aşağılayıcı ve karalayıcı her türlü çaba harcanmıştı. Sonuçta geçmişimizin yüz akı, geleceğimizin umudu haline gelen Köy Enstitüleri kapatılmıştır. Ama 17 Nisan bir bayram tarihidir, bir tarihtir ki; her yerden silinse bile tarihin taş bağrına nakşolunmuştur. Bizler onu yaşatacağız, bizler öldükten sonra da çocuklarımızın ve ona gönül veren insanların yaşatacağına inanıyoruz.Bu duygularımla Köy Enstitüsünün kurucularını ve Köy Enstitülerinin sevgisini yüreğinde taşıyanlar, sağolsunlar, varolsunlar diyor, hepinizi en içten duygularımla selamlar saygılar sunuyorum.Mehmet Küçükosmanoğlu (1931-2014)