BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-3KONUŞAN KUŞ Şafak dayım bizi köye götürmek için kente bu kez kendi gelememiş, yerine üvey teyzemizin kocası İpsiz Ahmet’i göndermişti.Annem, İpsize “Akşama kadar hazır oluruz,” dedi. Hamo’nun kamyonu da zaten akşamüstü yola çıkardı kentten.Biz erkek kısmının hazırlanmak gibi bir derdi yoktur. Hele çocuksan hiç yoktur. O yüzden akşama kadar boş sayılırdık.Önce Hamo’ya uğrayıp annemin köye gideceğini, şoför mahalline başka yolcu almamasını söyledik.Beni severdi Hamo emmi. Arada bir elime küçük bir kese kağıdına koyduğu leblebili şekerlerden bile verirdi.“Canım başım üstüne Hocamın torunu,” dedi bana. “Şoför mahallimiz sizindir.”Gitmeyip durup beklediğimi görünce elini yumruk yapıp başına vurdu.“Hay benim akılsız kafam,” diye konuştu. “Senin leblebili şekerleri vermeyi unuttum.”Kamyonunun şoför mahalline girdi. Torpido gözündeki küçük kese kâğıtlardan birini alıp bana getirdi.İpsiz Ahmet emmiyle leblebili şekeri yiye yiye kenti dolaşmaya başladık.“Şurası bilmem ne camisi, burası bilmem ne hanı, bilmem ne hamamı…” diyerek gördüklerimi anlattım ona.Çarşıya vurduk kendimizi. Yolumuz kuş pazarından geçiyordu. İpsiz emmi rengârenk tüyleri olan bir kuşun önünde durdu.“Ne kadar güzel bir horozmuş bu!” diyerek hayranlığını gösterdi kuşa.Güldüm.“Horoz değil Ahmat emmi o,” dedim.“Horoz değil de ne ya yeğenim,” diye sordu Ahmat emmi.Benim yanıt vermeme kalmadan kuş konuştu.“Ben papağanım eşek, papağan!”İpsiz irkildi. Arka arka birkaç adım atarak geriledi.“Kuş mu konuştu, bana mı öyle geldi?” diye sordu bana.“Kuş konuştu,” dedim.“Kuş konuşur mu yeğenim?”Papağanların bazı sözleri söyleyebildiklerini anlattım.“Bu kuş benim olmalı,” dedi İpsiz. “Bunu köye götürmeliyim. Şaşıp kalmalı Saratlılar. Hatta bizim eve kapatıp para kazanmalıyım bununla..”“Peki, onu alamaya yetecek kadar paran var mı?” diye sordum.Cebinden çıkardığı yağlığının ucundaki düğümü açtı. İçinden birkaç bozuk para çıktı.Paraları saydım. Güldüm.“Neden gülersin ki?”“Bununla ancak bir simit alabilirsin emmi,” dedim.“Simit mi?” diye şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Kaç para ki bu kuşun ederi?”Satıcıya sordum. Elli liraymış. İpsiz emmi saçsız başını kaygılı kaygılı kaşıdı. Sonra yalvaran gözerle bana baktı.“Sende bu kadar para bulunur mu?”Her zaman bulunmazdı. Ama o gün vardı.Köyde en çok sevdiğim arkadaşım Ayşa teyzemin büyük oğlu Necip edeydi.Necip ede saz çalmaya meraklıydı. Ama sazı yoktu. Kavak dalından yaptığı uyduruk sazına geçirdiği ipleri tıngırdatmaya çalışarak sözüm ona saz eşliğinde türküler söylerdi.Ona söz vermiştim.“Gelecek yıl gelirken sana gerçek bir saz alıp armağan edeceğim.”Bunu yapabilmek için alçıdan yapma horoz kumbaramı kırmış, içindeki paralarımı ceplerime tıkıştırmıştım.Niyetim kuş pazarından sonra saz yapımcısına gidip edeye armağan edeceğim sazı satın almaktı.İpsiz Ahmat emminin yalvaran gözleri hâlâ üstümdeydi.“Borç olarak istiyorum…” diyordu şimdi. “Bu kuşu konuşturarak kazanacağım parayla ilkin sana olan borcumu öderim.”İpsiz’e kim borç vermiş ki geri alabilsin. Ben de alamayacağımı bile bile çıkartıp istediği parayı kuşçuya verdim. Necip ede sazı bir yıl daha bekleyecekti artık.Konuşan kuş artık İpsiz emminindi. Ondaki sevinci görecektiniz. Böyle bir sevince tanık olmak için ne kadar paranız varsa verebilirdiniz.Papağan, kafes’iyle birlikte Ahmat emminin elindeydi işimdi.. Hareket vakti epeyce yaklaşmıştı. Eve doğru giderken yolda bana sordu İpsiz.“Bahricancan yeğen, bu kuşun adını sormayı unuttuk be,” dedi.Papağan atıldı.“Benim adım Kukuriku… Seninki ne?”“Kukuriku mu? Bu nasıl ad böyle?”Papağan ısrarcıydı.“Senin adın ne, senin adın ne?..”Ahmet emmi soruyu benim sorduğumu sandı. Yüzüme şaşkın şaşkın baktı.“Adımı bilmiyor musun yeğenim? Ahmat ya benim adım. İpsiz Ahmat.””Papağan Kukuriko kahkahayı andıran bir ses çıkardı. Öykündü İpsizi“Ahmat ya benim adım, Ahmat ya. İpsiz Ahmat İpsiz Ahmat, İpsiz İpsiz… ”O zaman aydı İpsiz emmi. Konuşan ben değildim, papağandı.
KONUŞAN KUŞ
.