Kim konuşacak

.

 Geçtiğimiz günlerde ülkenin hemen tüm üniversitelerinden akademisyenler ülkemizde ve bölgemizde önlenemez şekilde yükselen savaşa, cinayetlere, ölümlere dikkat çekmek için, başlığında “Barış” olan bir çağrıya imza attılar. Savaştan siyaseten ve madden nemalanan savaş cephesi, kendi yedikleri bokların gündeme gelmemesi için her gün taklalar atan gündem karıştırıcılar, aslında bir iki cümle ile eleştirebilecekleri barış bildirisine savaş açtılar. Savcıları, polisi, jandarmayı, mülki amirleri her gün kışkırtıp halkın üzerine salmayı görev edinmiş çevreler bu kez yine savcıları ve atadıkları rektörleri göreve çağırdılar. Zaten iyice beşinci dünya ülkeleri düzeyine gerilemiş, tüm baskılara rağmen iyi üniversite olma çabası içerisinde olanların tankla tehdit edildiği, bilimsel araştırmadan çok gündüz öğretimi, gece öğretimi, ek ders, döner sermaye gibi akçeli işlere odaklanmış, yandaş olmayanlara Nobel kazanmış olsa da kadro verilmeyen yüksek öğretim kurumlarımıza son darbeyi vurmak, sayıları oldukça azalmış yandaş olmayan akademisyenleri üniversitelerden uzaklaştırmak için devletliler düğmeye bastı. Hukuktan, haktan haberleri olmayan, gözleri, kulakları tüm geleceklerini uğruna feda ettikleri tepelerde olan yöneticiler, yönetemedikleri üniversitelerinde takip ve soruşturma büroları kurarak özgür üniversitenin içine ettiler. Rektörlerin, dekanların, bölüm başkanlarının patron tarafından belirlendiği ticarethane kayıtlı özel üniversitelerde barış bildirisine imza atan akademisyenlerin çoğu, en çok maliyeciden korkan patronlar tarafından kovuldu. yardımcı doçent, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi gibi kadrolarda bulunan devlet üniversitesi akademisyenleri, sözleşmelerinin yenilenmemesi tehdidi altında. Sözleşmeleri 3 yılda bir yenilenen yardımcı doçentlerden bazılarının sözleşmeleri, bildiriye imza atmalarının aslında atılma sebebi olamayacağı bilindiğinden uyanık yöneticilerin uydurduğu saçma gerekçelerle yenilenmedi. Yani üniversiteden atıldılar. Kadroları sürekli olan doçent ve profesörler hem idari, hem savcılık soruşturması kıskacı ve baskısı altında. Attıkları imzanın Nazi Almanyası, Mussolini İtalyası, Franko İspanyası, Suudilerin Arabistanı dışında hiçbir ülkede ve yasada suç olmadığını bilen ve akademik görevi “siyaset bilimi ve kamu yönetimi” olan öğretim üyeleri bile bildiriye imza attıkları için tehdit altındalar.Düşünebiliyor musunuz, esas işi iyi mühendis, iyi doktor, iyi sanatçı, iyi tarihçi, sosyolog yetiştirmek, yaptıkları bilimsel çalışmalarla toplumun yaşam kalitesini arttırmak olan üniversitelerde rektörler “Hoca izleme” birimleri kurup onların Facebook sayfalarını takip ediyorlar. Kendi beyinlerinin küçük, ve sınırlı hücreleri içerisinde izledikleri Facebook sayfalarını yorumlayıp, tepelere yaranmak için gereğini(?) yapıyorlar.Savcıların harekete geçip, bildirinin içeriğinden, altı çizilmiş cümlelerden zorlama terör örgütü üretme çabaları bizi şaşırtmıyor. Ama adının önünde akademik unvanlar ve sırtlarında kimsenin önünde iliklemek zorunda kalmasın, elleri ile ayıp yerlerini saklamasın diye giydikleri düğmesiz özgürlük cüppesi olan yönetici hocaların bu hukuksuzluğa minicik çıkarları için alet olması bizi şaşırtıyor ve onların çabucak gelen gelecekte taşımak zorunda kalacakları bu yük meslektaşları olarak bizi üzüyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri