Kanal İstanbul
Arif Nacaroğlu
anacaroglu@evrensel.net
Muhteşem bir yıkım projesi. Tabii bu görüş yıkmak ve yapmaktan ne anladığınızla ilgili. Dünyanın en zengin ülkeleri sıralandı. Avrupa’nın 8 ülkesi ilk 10’da. Birinci Lüksemburg. Norveç 2. İrlanda 3. Türkiye 57. sokak röportajlarında iktidarı desteklemek için tepinen, “Almanya’da ekmek 5 avro” palavrasıyla “Gelmeyin. Bizim işimizi bozmayın” telaşındaki yandaşın Hollanda’sı 9. Almanya’sı 13.
Bu en zengin ülkeler ile temel farkımız yaşam kalitesinin ilk şartı “kent ormanı” yoksunluğumuz. Kent ormanı deyince park değil, evden çıkıp 5 dakika yürüyerek el değmemiş, tesis yapılmamış, betonla, camla kirlenmemiş 50 yaşında, 100 yaşında ağaçların arasında olmayı hayal ediyor insan.
Güzel, bereketli ülkemin hangi kentinde kent ormanı var? Koca İstanbul’un Avrupa yakasını düşünüyorum, yok. Görkemli saray bahçesi Gülhane Park’ını bile asfaltla örttük. Çocukluğumuzda kuş avladığımız Bakırköy ile Florya arasındaki sonsuz boşluk şimdi gökdelen çöplüğü oldu. Ormanına, tarlasına, bahçesine imar çıktı diye sevinen akıllı bir insan gördünüz mü oralarda? Dünyanın en zengin ülkelerinde hangi devletli çıkıp da Münih’in, Amsterdam’ın, Ljubljana’nın, Londra’nın göbeğinde, en değerli(?) yerde bulunan ormana, orman manzaralı(??) site kurmayı aklına getirebilir? Ama hem maddi hem manevi fakir olunca ne Kaz Dağları, ne Akbelen Ormanları, ne Belgrad Ormanları tepedekilerin umurunda. Yeşili, ormanı, dereleri, dağları gideceklerine inandıkları cennette görmek umuduyla dünyadaki cenneti kanal projeleriyle, peşkeş çektikleri maden projeleriyle, son kalan 3-5 ağacı kesip kışla numarasıyla yapacakları AVM projeleriyle yok etmenin telaşındalar.
“Ülkemizin sorunu fakirlerin açlık sorunundan çok zenginlerin doymama sorunu.” (Ekrem Açıkel)
Ya da atalarımızın dediği gibi, “Aç doyar, açgözlü doymaz.”