İstikşafi diye, diye…

.
Memlekette bir hükümet sorunu var,  demokrasi sorunu var.  7 Haziran seçimleri oluşan siyesi tabloya göre, hükümet kurmak için, koalisyon gerektiği açıktı. AKP ile CHP arasında bir ay istikşafi görüşmeler yapıldı. Sonuç, sıfıra sıfır elde var sıfır. AKP’yi yönetenler, istikşafi diye diye toplumu oyalayıp, aldatmış oldular. Hükümet kurulması için 45 günlük süre bu şekilde geçiştirilmiş oldu.  Halk olarak hukuki terimlerden anlamayız. Bu da çok doğaldır. “ahzu-kabza, ecri-misil, cümrü-meşhut vs” bu terimler Arapça kökenli olup pek çoğu hala kullanılmaktadır.  Herkesin anlayabildiği hukuk dili yaratmak çok da zor değildir.  Ama bu düzen için böyle gereklidir. Kendi alanım, olan sağlık alanında da, doktorlar olarak halkın anlayabileceği şekilde, hastalıkları hakkında vatandaşa bilgi vermek zorundayız.İsitikşafi sözcüğü hiç kullanılmaz iken bu şekilde gündeme getirilmesi, çok önemli işler yapılıyor havası verilmek istenmesinden kaynaklanıyor. Sonuçta öyle ya da böyle vatandaş olarak, ketenpereye getirilmiş olduk. Tayyip Erdoğan fiilen rejim değişikliğinin hayat geçtiğini söyledi. Amaç demek ki 45 günlük sürenin geçirilmesi olduğu hep birlikte anlamış olduk. Bu olay aslında bizlere seçimlerin yapılmasının, demokrasi anlamına gelemediğini yaşayarak öğretmiş oldu. AKP hükümeti başlangıçta ABD, AB ve ülkemizdeki liberal çevrelerce demokrasi mücadelesi veriyor diye desteklenmişti. Hala da destekleniyor. Kendine solcuyum diyenlerden de AKP destekçileri çıkmıştı. Bugün bu şekilde demokrasi yaşamamıza neden olan 2010 anayasa referandumunda da “Yetmez, ama evet” demişlerdi.  O zaman BDP çevresi de bu oylamayı boykot ederek, bir şekilde, yeni anayasaya destek olmuşlardı. Şimdi kırık, dökük de olsa bir süren anayasal düzenin fiili olarak değiştirildiğinden söz ediliyor.   Anlı, şanlı mecliste temsil edilen partiler ne yapıyor? Cılız bir iki karşı koyuştan başka bir şey yok. 20 Temmuz’dan beri ülkemizde yaşanan çatışma ortamı da, demokrasinin olmadığının bir göstergesi. AB-D emperyalistlerinin kontrolünde giden bir “Barış sürecinin” işlemeyeceği, halklarımıza barış getirmesinin söz konusu olmadığı gözle görünür bir gerçekti. Çünkü sicilleri bozuk olan bu emperyalistler dünyanın hiçbir yerinde ulusal bir sporunu çözmedikleri gibi, esas olarak, din, mezhep ve köken farklılıklarından yararlanarak halkları birbirine kırdırmışlardı.  Bölgemizi kan gölü haline getiren Taliban, El Kaide, El Nusra ve IŞİD çeteleri,  70 yıllık yeşil kuşak projesinin ve Büyük Ortadoğu projesinin bir aracı olarak AB-D emperyalistlerince meydana getirilip,  beslenip büyütülmüştü.Bu süreçte önümüze çıkarılan istikşafi görüşmeler aldatmacası, bu gidişatın bir parçasıdır. Halk olarak, ülkemize AB-D emperyalistlerince kurulan tezgâhı görmemiz gerekiyor. Irak, Libya ve Suriye’de yaşananların ülkemizde yaşanmaması için, halklarımızı Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni diye ayıran politikalara karşı çıkmalı kendi sorunlarımız kendimiz çözeriz deyip, emperyalistleri bölgemizden kovmamız gerekir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri