İşsizlik Cehennemi

.

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu),temmuz ayı işsizlik oranlarını açıkladı. Bu oran geçen yılın aynı ayına göre %0,9 ‘luk artışla %10,7 olarak gerçekleşmiş. Gençlerde ve bu diploması olanlarda bu oran daha yüksek. Tarımda dışı sektörlerde de %13,2 işsizlik oranı var. Ülkemizde işsizlik sorunu için yapısal sorunların varlığından söz edilir. Rakamlar işsizliğin nedeni açıklanmaya çalışılır. Ama gerçek nedenler hep göz ardı edilir. Ülkemizde çalışma alanlarına göre, çalışanların yüzde  olarak dağlımı şöyledir. Hizmetler alanı: %52,9, Sanayi:%19,0 , Tarım:%20,7 , İnşaat:%7,4 .  Üretimden kopuk bir çalışma düzenimiz var. Son bir yılda, Sanayi ve Tarımda çalışanların yüzdesi azalırken, hizmetler alanında çalışanların yüzdesi artmış. Öte yandan sigortalı olarak kayıtlı olarak çalışan işçilerin ancak %11,5 i sendikalı. Sendikalı olan işçilerin ise ancak, 500 bini yani yaklaşık  1/3 ‘ü toplu sözleşmelerden yararlanabiliyor. İşverenlerin aşırı örgütlü, İşçi sınıfının aşırı örgütsüz olduğu ülkemizde yaşanan açık gerçeklik budur. İşçinin işyerindeki koşullarının, sermayedarın iki dudağının arasında olduğu bir çalışma düzeni egemen ülkemizde. Bazen işverenler bu durumu iyice abartarak “benim sayemde şu kadar işçi evine ekmek götürüyor” der. Oysa bir üretim ilişiklerinde maddeyi esas değiştirici güç işçinin emek gücüdür.Ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarında ciddi bir sanayi hamlesi içindeyken, 1945’lerden sonra ABD emperyalizmi ile ilişkilerin iyice gelişmesiyle birlikte, emperyalizme sanayisiyle de bağımlı bir ülke haline geldi. Temel olarak hayvancılıkla uğraşan bu ülkenin çocuklarına ABD yıllarca süt tozu gönderdi.  Katı margarin yağı gönderdi. Sanayileşmemize de hep engel koydular. Ülkemizin ilk büyük yatırımları çoğunlukla Sovyetler Birliği’nin destekleriyle yapılmıştır. (Sümerbank, Etibank, İskenderun Demir Çelik).  1963 de Avrupa Ortak Pazarına girmek istemişiz.  Ama AB emperyalistlerinin kendileri ortak olarak, bizi Pazar haline getirmişler. 1995’te Gümrük birliği anlaşması yapılan memleketimiz Pazar haline getirilmiş. Avrupalılar 1970’lerde Türkiye’ye “siz Avrupa’nın bakkalı, manavı, sütçüsü olun” diyordu. Şimdi bundan vazgeçtiler. Ülkemizin halkını ezdiren iktidarlar yönetilmesi sonucunda, bugün Avrupa bizden daha ucuz süt ve et tüketiyor. Gıda olarak o yıllarda kendine yeten bir ülke iken şimdi pek çok gıda ürününü dışarıdan ithal ediyoruz.  Ürettiğimiz az, tüketimimiz çok. Bu koşullar altında çocuklarımızı eğiterek, üretimde ileri bir hamle yapmanın da olanağı kalmamış durumda. 4+4+4 medrese eğitim düzeninde, üretim için bir araştırma- geliştirme diye bir şey yok. Üretim işliklerinde demokrasinin olmadığı, işverenlerin aşırı özgür olduğu bu ülkeye bir de üç milyona yakın Suriyeli göçmen gelince işsizlik oranları hızla artıyor. Suriyeliler özellikle şehrimizde ve ülkenim her yanında ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Tüm bunlarla birlikte işsizlerimizin yeni iş bulma umutları her geçen gün azalıyor. Şehrimizde de kayyuma ve TMSF (Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu) ye devredilen işyerlerindeki binlerce işçi işsizlikle karşı karşıya.Peki tüm bunlara karşın vatandaş olarak ne yapıyoruz. Sanki bağrımıza taş basıyor gibiyiz. Kendi ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için halkımızı işsizlik cehennemine mahkûm eden bu politikalara karşı çıkmak zorundayız. Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu, örgütlü mücadele. Başka çare yok. ercankosmanoglu@hotmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri