.
SUYA DAMLALAR/FEVZİ GÜNENÇİLUHLU ANILAR 2 Komutandı İluh’a Nahiye Müdürü oldu Antep Savunmasında Sarımsaktepe ve Aydın baba cephelerinin komutanı olan dedem Ökkeş Bahri Güneç, Antep harbinden sonra İluh’a nahiye müdürü olarak atandı.Dürüstlük abidesi bir devlet memurluğuna örnek olan dedemin nahiye müdürlü anılarından önce sizlerle Antep harbiyle ilgili yaşamından birkaç kesiti bölüşmek istedim:Dedem Ökkeş Bahri ilgi ilgili olarak öğrendiğim ve kendisine hayran kaldığımilk bilgi, Antep harbinden sonra eşrafın toplanarak Ermenilerden kalan malı mülkü bölüşmeleri karşısında gösterdiği tutumdu.Bu bölüşüme kendisinin de davet edilmesi üzerine tiksinti duyarak, kendilerinin olmayan varlıklara karakargalar karşısında duyduğu tiksintiyi sadece “Tuh yüzünüze” diyerek reddetmesi benim hep onur kaynağım olmuştur.Tanıyabildiğim bu güzel insanla ilgili olarak ailemin yüz yılları kapsayan geriye dönüş yıllarıyla ilgili evveliyatı şöyle.
- Yüzyılda Oğuzlar’dan bir bölümü Maveraünnehr üzerinden İran’a göçmüştü. Bunların içinden bir bölümü de İran’dan daha ötelere Anadolu’ya uzanmayı seçti. Bunlardan Türkmen aşiretinin Günenç kabilesinden olanlar Antep dolaylarındaki kırsal alanlarda yerleştiler.
İçlerinden biri daha da ötelere gitti. Sarıt’ın mezrası diye anılan yere kondurdu göçünü. Orada yaşayanlar Türkmenoğlu diye andılar onu. Türkmenoğlu soyu sürdü.Bilgisine ulaşabildiğim en büyük babamız Kasım efendiydi. Kasım, Cessim’e; Cesim de Mehmet ile Ökkeş Bahri’ye baba oldu.Türkmen oğulları çalışkandı. Sarıt Mezra’sını sevmişlerdi. Örnek çalışmalarıyla, yaşayışlarıyla davranışlarıyla burada saygın bir aile oldular.Sarıt, benim çocukluğumda merkez ilçeye 37 kilometre uzaklıktaydı. Türkmen oğulları’nın yaşadığı bu köy. Küçük Kızılhisar’dan geçen kestirme yol açılınca uzaklık 15 km’ye düştü.Canım Annem Zeliş’imin babasıydı Sarıt’lı son Türkmenoğlu. Köylü dedemdi benim o. Ak tenli, ak saçlı gül yüzlü, kısa ak sakalları olan bir hocaydı. Bir Şaman “Koca”sıydı, Dedekorkut’tu sanki…Mehmet Dedem (annemle babam amca çocuklarıdır) , okumaya karşı büyük özlem duymuştu ama devletin eğitim olanaklarından yararlanamadığından, babası da oralı olmadığından okuyamamış, ancak kendi kendisini yetiştirebilmişti.Mehmet Dedem, kendisinin kavuşamadığı eğitime küçük kardeşi Ökkeş Bahri Günenç kavuşabilsin istemiş, onu okutmuş.Küçük kardeş Ökkeş Bahrii önce Antep’te okutulur. Onun buradaki ilk ile orta öğrenimi görmesiyle yetinmeyen Mehmet Dedem. Antep’teki medrese eğitimini bitirince kardeşini Mısır’a El Ezher’e göndermiş.O zamanlar Mısır’a nasıl gidilirdi bilemem. Belki bir bezirganın kafilesine katılır, aylar sonra ulaşırdı Nil’in beri kıyısına. Kimbilir ne çileler çekmişti Kahire’ye ulaşabilmek için canım Dedem.Bugünkü zorluklara katlanamıyor çocuklarımız, ah bir de dünü bilseydiler…Oradaki eğitimini de bitiren Ökkeş Bahri, ağabeyi tarafından bu kez, subay eğitimi görmesi için İstanbul’a, gönderilir.O zamanlar çileli işmiş İstanbul’a gitmek. Belki Mısır’a gitmekten de zor. O zamanlar Antep’ten İstanbul’a kara yolu aşılmaz dağlarla dolu.Antep’ten, Payitaht’a ulaşmak için ilkin at ya da eşekle Halep’e gideceksin. Halep’ten liman kenti olan Hayta’ya geçeceksin. Burada İstanbul vapurunun gelmesini günlerce, belki haftalarca bekleyeceksin. Vapura bineceksin aylar süren bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşacaksın...Ökkeş Bahri’nin gönlünde subaylık yatarmış hep. O nedenle İstanbul’da askeri okulda okur, Binbaşı rütbesine kadar yükselir. Bahri dedemin, haksızlıklara karşı kendine hakim olamayıp, doğrudan yana tavır koyan asi bir ruha sahip olması onun başını hep derde sokmuştur.. (Devamı gelecek haftanın Yeni Çizgi ’sinde)