İktidarın pervasızlığı karşısında daha güçlü ve örgütlü bir muhalefet…

.

İktidarın pervasızlığı karşısında daha güçlü ve örgütlü bir muhalefet…

ENDER İMREK

enderimrek@hotmail.com

Grizu patlamasıyla yaşanan iş cinayeti, sansür yasası, sınır ötesinde kimyasal silah kullanıldığı iddiaları, içeride ve dışarıda dinmeyen operasyonlar, askeri harekatlar, ölümler, baskılar, hukuksuz yargılamalar, milletvekili transferleri, istifalar, çözülmeler ve artan otoriterizm…

AKP-MHP iktidarında her gün bir öncekinden acı ve karanlık geçiyor. Geçen hafta acılarla geçti, bu haftayı oldukça karanlık gelişmelerle kapatıyoruz. Bu yaşamı işçi ve emekçilere değişmez bir kader olarak sunmanın çabasındalar.

Bartın Amasra’daki grizu faciasında 41 işçiyi göz göre göre gelen bir cinayete kurban verdik. Sayıştay raporları, TTK tespitlerinin gereği yapılsa, donanım, malzeme ve yeterli sayıda işçi ile üretim yapılsa, madende işçi sağlığı ve işçi güvenliği önde tutulsaydı 41 işçi şimdi yaşıyor olacaktı.

Kaza değil bir cinayettir yaşanan. Daha öncekiler gibi. Soma, Ermenek… Ve cinayetin sorumluları yerlerinde, makamlarında oturuyor. İstifa eden tek bir sorumlu yok. Dahası, hazırladıkları cinayetleri “kader”e bağlıyorlar. Halkın çilesini, mahkum edildiği sefaleti ve ölümleri kadere bağlama çabası iktidardakilerin ezelden beri baş vurdukları yollardan biridir. Erdoğan iktidarı ise dini ve milliyetçi söyleme hepten sarılmış durumda.

Egemenler kendi dünyalıklarını yapmak için canhıraş bir çaba içerisindeyken, işçi cinayetlerini, işçi ve emekçilerin yaşadıklarını kadere bağlayarak kapitalizmi, sömürü sistemini kutsarken, sömürü ve baskıda sınır tanımayan iktidarlarını “yerli ve milli” olarak sürdürme hesabındalar.

Amasra faciasından önce “sansür yasası” ile ülkenin üzerine yeni bir karabasan gibi çöktüler. AKP-MHP eliyle seçime giderken hazırlanan muhalif sesleri susturma yasası, hızla Resmî Gazete’de yayımlandı. İktidarın yandaş olmayan medyayı hizaya getirme aparatlarından olan BİK, RTÜK gibi kurumlar iktidar için dikensiz gül bahçesi yaratmak için ellerindeki tırpanı sallamaya devam ediyor. TELE 1 TV’ye 3 gün karartma cezası verildi, HALK TV, KRT gibi kanallar hep hedefte. Muhalif basına tahammül göstermiyorlar. Evrensel’e, BİK tarafından verilen hukuksuz ilan kesme cezası yeni uygulamalarla sürüyor.

İktidar tüm kurumlarıyla toplumu susturmaya çabalarken, savcılar da boş durmuyor. Mahkeme kapıları gazetecilerle, sanatçılarla, muhaliflerle aşınıyor. Cezalar yağıyor. Sansür yasasının yürürlüğe girdiği gün Evrensel gazetesindeki köşe yazımızdan dolayı hakim karşısındaydık. Olsun! Duruşmada bir kez daha vurguladık, gerçekleri yazmaya, baskılara boyun eğmemeye, işçi ve emekçilerin, ezilenlerin davasını savunmaya, yazmaya konuşmaya devam edeceğiz.

Ancak iktidardakiler, karşısında konumlanmış ve giderek büyümekte olan muhalefeti dağıtmak için türlü oyunlar kurma çabasında. Milliyetçi cepheyi, “Ergenekon”, “Balyoz” gibi davalarla hapse doldurulmuş dünün ulusalcılarını yedekleme hesabı da bundan bağımsız değil. Erdoğan, eski CHP’li, sonra Memleket Partili ve ardından AKP’ye geçen Eski Teğmen Çelebi’ye partisinin rozetini takarken daha çok çocuk yapmaları telkininde bulunurken, “PKK 5, 10, 15 çocuk yapıyor” dedi. Kürt halkını, “terörist” gördüğü PKK ile aynı kavram içinde değerlendirirken bu mesajıyla ulusalcıları Kürt karşıtlığı üzerinden, yanına alma hesabını bir kez daha dile getirmiş oldu.

Erdoğan’ın, “savcısıyım” dediği, dünün “kumpas” denilen davalarıyla hedef olmuş, hapse doldurulmuş askerlerin bir bölümünü Kürt karşıtlığı üzerinden etrafında topladığı görülüyor. Sınır ötesi operasyonlar ve içerideki ayrımcı, baskıcı politikalar bu kesimin “motivasyonunda” değerlendiriliyor. Eski “mağdurlar”, bugün AKP’nin politikalarının uygulayıcıları haline gelmişken, CHP’nin ve 6’lı masanın bir politika geliştirememesi ise başka bir konu.

Yine Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içinde, KDP’nin de onay ve desteğiyle PKK’ye karşı aylardır sürmekte olan askeri harekette TSK’nin kimyasal kullandığına ilişkin iddialar yazılıyor, konuşuluyor. 6’lı masanın bu konuda da sesi çıkmıyor. Oysa iddialar uluslararası düzeyde gündeme gelmiş görünüyor. Eğer doğruysa bu savaş suçu olmakla birlikte bir insanlık suçudur da. Zira insanlık suçlarında zaman aşımı yok.

Milli Savunma Bakanı Akar ve AKP Sözcüsü Çelik iddiaları yalanlarken bir yandan da bu ayrımcı, bu dinmeyen savaş politikalarının içeride ve dışarıda süreceğini açıkladılar.

Oysa savaş ve şiddet politikalarıyla bir zafer yaratma ihtiyacı arayışındaki AKP-MHP iktidarının kötü gidişatı ve çözülmeyi durdurma çabasının halklarımızın başına daha çok belalar saracağı görülerek yeni ve birleştirici, barış ve demokratikleşme öngören politikalara ihtiyaç var. Kürt sorununun şiddetten arındırılarak eşit haklarla, demokratik yollarla çözümünde kararlı bir program ortaya konulmalıdır.

Değilse, iktidarın pervasızlığı karşısında daha güçlü ve örgütlü bir toplumsal duruş yaratılmadan bu oyunları bozmak oldukça zor olacak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri