İki virgül, bir simit, işte bizim Ahmet Ümit

.

SUYA DAMLALAR/FEVZİ GÜNENÇİki virgül, bir simit, işte bizim Ahmet ÜmitÖnce şu başlığıma bir açıklık getireyim. Ahmet Ümit, imzasını bir insan başı şeklinde atıyor, Bu insan başının içine iki virgül, bir de gülümsemeyi anımsatan yanak çiziyor. Simit dediğim o gülen insanın başı. Aslında virgüller virgül değil. Bir bayla bir bayanın silueti: Böyle bir silueti bir virgülün içine hangi minyatürcü yerleştirebilir, çıksın karşıma, göreyim. Hem de bir kez değil, yüz kez değil, binlerce kez yinelenen bir minyatür. Erinmezine kar yağa ustam! Uzun bir aradan sonra Gaziantep’imiz sonunda bir kitap fuarına yeniden kavuştu. Fuarımızın olmazsa olmazı elbette ki medar-ı iftiharımız Ahmet Ümit’imiz’di. Bana bir Ahmet Ümitolog deseniz yeridir. Onunla ilgili her şeyi edinmekten büyük keyif duyuyorum. Kitaplarını ise erişimsiz tatlar alarak bir solukta okuyorum. Gaziantepli Yazarlar standındaydım. Onu göresimişim. Kitaplarımı, okurlarımı bırakıp yüz akımız yazarımızın peşine düştüm. Düşüş ama ne düşüş… Yüreğin varsa yanına yaklaş. Kuyrukta en az yüz kişi sıra bekliyor. Kuyruğu görmezden gelip imza masasına yöneldim. Baktım yanı başında boş bir sandalye var. Güzelce ne kuruldum ona. “Atmış beş yaş önceliği var mı acaba burada?” diye sordum yazarımıza. Başını kaldırıp baktı. Yüzünde güller açtı. Öpüşüp hoş gelişler ettik. “Var elbette,” dedi en güzel gülüşüyle. “Olmaz olur mu? Hele bu ihtiyar delikanlı Fevzi Günenç ağabeyimizse…” Çay ısmarladı. Poşetimdeki kitabımı uzatıp imzalatmaya utanıyorum. Onca sıra bekleyen genç kızın, delikanlının hakkını gasp ediyorum resmen. Bağışlasınlar beni lütfen. Daha çoook uzun yılları olacak onların nasıl olsa kitap kuyruğu bekleyebilecek. 250 binle ilk basımının açılışını yapan son kitabı “Elveda Güzel Vatanım” ın ilk gün imzasını yaptığı Cevizlide ulaşamamıştım yazarımıza. Bu son kitabı oldukça farklı. Polisiyenin dışına taşan bir edebiyat şaheseri. Herkes onun bütün kitaplarını polisiye kitap gözüyle bakarak okusa bile Ümit’in yazdığı romanların her birinde ayrı edebi değer bulmuşumdur ben. Yazar dostumuzun bu son imza gününde yüzlerce okurunun kuyruk oluşturması, bana kimi eski imza günlerimi anımsattı. Yayınlanan ilk öykü kitabım olan “Gül Dokurdu Gözlerin”in imza gününü 90’lı yıllarda İstanbul TÜYAP’ta Yazarlar Sendikası standında yapmıştım. Hemen yanı başımda Türk güldürü dünyasının kuşkusuz en büyüğü olan Aziz Nesin yer almıştı. Onunla yan yana olmak beni ne çok sevindirmişti. Gel gör ki, bu sevincim biraz sonra içimi karartacaktı. Zira Aziz ustamın önünde onlarca metrelik bir kuyruk oluşmasına karşın, bir merhametli okur da gelip benim önümde durma inceliğini göstermemişti. Neyse ki bunun acısını bir hafta sonra unutturacak bir imza günü yaşayacaktım. Yine Yazarlar Sendikasının İstanbul Gaziosmanpaşa Parkında imza günü vardı. Yazarlardan biri de bendim. Gaziosmanpaşalılar yazarlarla da kitaplarla da pek ilgili olmadılar. Sadece bir hanım, bütün yazar arkadaşların önündeki kitaplarını süze süze dolaşıp en sonraki masada yer alan ben garibanın önünde durdu. Kitabımı aldı, açtı, okumaya başladı. “Ah,” dedim içimden. “Bu da benim kitabı ayak üstü okuyacak ama ne alacak ne de imzalatacak.” Öyle olmadı. Genç bayan okur kitabımı aldı, imzalattırdı. Okuya okuya parkın kapısına yöneldi. Orada bir an durdu. Sonra geri döndü, bana doğru gelmeye başladı. Bir “Aha!” daha çektim. “Öykülerimi sevmedi,, kitabımı iade edecek galiba…” diye dünürken bu güzel insan stanttaki aynı kitabımdan bir tane daha aldı. “Bunu da imzalar mısınız?” dedi. Şaşırmıştım. Bir tane aldınız ya…” diyebildim. Öyküleri çok sevdiğimi, ikinci kitabı da bir arkadaşına armağan edeceğini söyledi. Bendeki keyfi görecektiniz. Her zaman böyle güzel okurlarla karşılaşmıyorsunuz. “Sevda Büyücüleri” öykü kitabımın imza gününde ilk alıcım bir delikanlı oldu. Kitabı aldı, imzalattı, gitti. Ama On-on baş dakika sonra geri döndü. Kitabı iade etmek istediğini söyledi. Nedenini sordum. “Ben bunu büyü kitabı sanarak almıştım,” dedi. “Oysa bunlar hakiye.” “Satılan hakiye geri alınmaz diyecek halim yoktu ya. Geri aldığım o imzalı kitabımı hala saklarım. Bir düş kırıklığın da genç bir kızımız yaşattı bana. “Suburcu” isimli anlatı kitabımı imzalatan genç kız da kitabımı iade etmek isteyenlerden oldu. Onun da gerekçesi şuydu: “Ben bu kitabı fal kitabı sanmıştım.” Canım İstanbul’umun yıldız name meraklısı okuru genç kız, nereden bilecekti “Suburcu”nun Gaziantep’in İstiklal Caddesi olduğunu. Dönelim doğduğu kenti çok seven; o kentlilerce de çok sevilen yazarımıza: 250 bin, 500 binli ilk baskılar yapan nice kitaplara Sevgili Ahmet Ümit… Seninle övünüyoruz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri