.
Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesinin(AYM) kuruluş yıldönümü kutlamaları sırasında AYM'nin Sayın başkanının yaptığı konuşmanın yarattığı depremin artçılarının devam edeceği görülüyor. Zira bu konuşma öylesine yapılmış günübirlik bir konuşma değil.Ülkemizin son yıllarda yaşadığı yıkımın, uğradığı çözülmenin ve hukuk sisteminin yok edilişine karşı "SON" feryat olarak belleklerde yerini alacak bir konuşmadır." Tek adam" yönetimine, faşizan bir anlayışa, hukuk devletinin yok sayılmasına, yargının siyasallaşması sonucu toplumsal güvenin yok edilmesine giden yolun sonucu demokrasinin yok edilmesi çabalarına karşı bir feverandır.Bu konuşma; bir ülkedeki Üniversitelerin,sivil toplum örgütlerinin,aydınlarının,iktidar dışındaki tüm siyasal oluşumların yani kısaca bilimin ve aklın yok sayılarak bir yönetim anlayışına karşı bir söylemdir.Bu konuşma; ülkenin tüm Anayasal Kurumlarının yok edilerek "Otoriter" bir rejim oluşturma yolunda hızla yol alan bir zihniyete karşı çıkıştır.Bu konuşma; yargı ve emniyet teşkilatları başta olmak üzere tüm kurumlarda personel kıyımlarının sonuçları itibarı ile yeni sosyal sorunlara sebep olunurken hiç bir sorunu çözmeyeceğine dair uyarıdır.Kısacası bu konuşma toplumsal dinamiklere, aydınlara, üniversitelerin anlı şanlı prof. larına başta olmak üzere tüm halkımıza çalınan bir "UYAN" borusudur.Bu konuşmayı bütün bu sayılanlar kadar önemli kılan şeylerden birisi konuşmanın "TEK ADAMIN" yüzüne karşı yapılmış olması diğeri ise zamanlamasıdır.Yüzüne karşı olmasının önemi elbette bu güne kadar bir ilk olmasından,hep övülmeye alışmış bir muktedirin ilk defa ve bu kadar sert bir şekilde uyarılmasından ibarettir. Asıl önemli olan tarafı ise zamanlamasıdır.Şimdi buna biraz bakalım;Bir; sayın başkan 1990 yılında Anayasa Mahkemesi üyeliği ve 22 Ekim 2007 den itibaren sürdürdüğü Başkanlık görevinin, yani 24 yıldır burada yaptığı görevin 10 ay sonra (Yaş Haddinden Dolayı) sona erecek olması.İki; yerel mahkemelerden başlayarak yüksek yargının da artık her gün yeni saldırılarla karşı karşıya kaldığı günlere rastlaması. AYM.nin doğrudan hedef tahtasına oturtulmaya başlanması.Üç; Muktedirin dikte ettirmediği kararlara karşı açık ve saldırgan bir tutum izlemeye daha fazla başvurmaya başlaması.Dört; AYM. başkan ve üyelerinin şahsen suçlanmaya ve açık hedef gösterilmeye başlanılması.Beş; Cumhurbaşkanlığı seçimi sath-ı mahalline girilmesi ve sayın Kılıç’ında adının muhtemel adaylar arasında anılmaya başlanılması.İşte burası biraz daha düşündürücü bir hal almaktadır.Sayın Kılıç kendisini Çankaya'ya çıkan ikinci AYM başkanı olarak görmek istiyor ve bunun için Muktedirin "Karşıtlarına" selam çakıyor olabilir mi diye düşünebiliriz.Yok eğer yukarıda sayılan şıkların dışında bir şık daha düşünür isek buda ancak Sayın KILIÇ’IN bu kadar yıldan sonra "hidayete erdiği" ve bundan dolayı ülkesi ve yurttaşları adına kaygı duymaya başladığını söyleyebiliriz.Tabii buradan da kendisini aydın,demokrat ve ilerici sayan herkesin de kendisine yeni görevler çıkarması gerektiğini çıkarsamak lazım.Üniversitelerin, bilim ve siyaset insanlarının, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin demokrasi havarisi başkanlarının, kendisini demokrasiden, bilimsellikten, aydınlanmadan, hukuktan ve insan haklarından yana gören herkesin ve özelliklede "SEÇMEN" yurttaşlarımızın bu çalınan "Uyan Borusuna" kulak vermesi ve sesini birleştirerek yükseltmesi gerekecektir.Çağdaş Hukuk değerlerine, Cumhuriyetin kazanımlarına asgari düzeyde sahip çıkmak için yoksa tüm toplum kesimlerinin "HİDAYETE ERMESİNİ" umarak özgür ve eşit Yurttaş olunamayacağını bilmek zorundayız.