Bir yılı devirdik 7 Haziran seçimlerinin üzerine. Adalet ve Kalkınma Partisi, bırakalım Anayasa’yı değiştirmek için gereken milletvekili sayısını, aldığı oy oranıyla iktidarı bile kaybetmişti. Derin bir sessizlik oldu. Saraydan ses yoktu. Çankaya’dan ses yoktu. Sonra silahlar patlamaya başladı. 20 Temmuz’da Suruç’ta sosyalist gençler IŞİD (?) tarafından bombalandı ve 34 genç hayatını kaybetti. Hemen ardından Ceylanpınar’da 2 polis evlerinde öldürüldü. Katliam çıtası yükseliyordu. Etki tepki yasasını iyi işleten silahlı unsurlar kontrollerini kaybetmiş, her ölen için karşı taraftan en az iki ölü düşüncesiyle saldırılarını sıklaştırmışlardı. Bombalar, silahlar patlamaya başladı. Binlerce kişi hayatını kaybetti. Ve kaybetmeye devam ediyor. Her ölüm arkasında kin ve nefret bırakarak başka ölümlere zemin hazırlıyor. Suriye’nin kuzey doğusuna yerleşmiş IŞİD sıkıştığı dar alanda bombalanıp, militan kaybettikçe, düşmanına intikam saldırıları düzenliyor. Eline silah almış gençler ölen her arkadaşının intikamını almak için sivil, asker, polis düşünmeden karşı taraf dedikleri insanlara saldırıyorlar, bombalıyorlar. Her iki tarafın, üç tarafın, dört tarafın gençleri, işçi çocukları, işsizleri, emekçileri, köylü çocukları ellerindeki tek güç olan silahlarıyla karşı taraftan insan öldürmeye odaklanmış. Oysa yakın çevremiz, bu savaşın, çatışma ortamının neyle sonuçlanacağının ya da hiç sonuçlanmayacağının acı örnekleriyle dolu. ABD Irak’a saldırdığından Saddam’a karşı ABD ile iş birliği yapan Iraklılar (Saddam’ın deyişiyle teröristler) ve karşı koyan Saddam kuvvetleri el birliğiyle Irak’ın sonunu hazırladılar. Suriye’de duvara Esad karşıtı yazılar yazan çocukları savunmak için karakol basan ve onlarca polisi öldüren bölge halkı Esad için terörist, Esad karşıtları için özgürlük savaşçısıydı. Suriye’de olaylar genişleyip, nereden çıktığı belli olan silahlar rejim askerlerine yöneldiğinde, Esad için olaylar dış güçlerin ve üst aklın planladığı olaylardı ve ne yazık ki bu gün üst akıldan şikayet eden çevreler o dönemde Esad’ın suçladığı üst aklın eş başkanlığını yapıyordu. İşin acı ve düşündürücü yanı, savaşa ve teröre karşı barış isteyen, gençlere, silah bıraktıktan sonra veya önce oturup anlaşma, barışma çağrısı yapan aklı yerinde, yurt seven, insan seven insanların seslerinin bastırılması. Siyasi menfaat, en azından bir kesim için, bugün “Avazın çıktığı kadar bağır ve savaşı kışkırt” işine indirgenmiş. Çağımızda öldürmek çok kolaylaştı. Artık bildiğimiz gübreden bombalar üretiliyor. 15 milyon insanın karmaşa içinde yaşadığı İstanbul’da, ipin ucu kaçmış Ankara’da değil tanımadığın saldırganı, tanıdığın arkadaşını bile bulmak neredeyse imkansız. Eleğe dönmüş sınırlarımızdan TIR’la silah geçse kimsenin ruhu duymayacak. Ne yazık ki ülkemizin hemen her yeri güvensiz ve ölüm her zamankinden daha yakın çocuklarımıza, insanlarımıza. Barışın sesi kısıldıkça, barış isteyen insanlar baskılarla susturuldukça, tutuklandıkça, “Kararlılıkla sürecek” diye sloganlaştırılan uygulama daha çok cana mal olacak her taraftan. Ve hiçbir taraf tükenmeyecek öldürüldükçe.
Hemen barış
.