3 Aralık tarihli Adana mitingine dair gözlemlerimi bu gün sizlerle paylaşmak istedim. Şahsen Türkiye’nin son 25 yılında yapılan tüm mitinglerini yakından izlemiş hatta birçok mitingin içinde bulunmuş birisiyim.1992 yılının Haziran ayında Ankara’nın Etlik semtindeki Kamu Emekçileri Sendikalarının ortak düzenlemiş olduğu mitinge kalabalık bir gurup olarak gitmiştik Gaziantep’ten. Hepimiz devlet memuru idik ve il dışına izinsiz olarak çıkmıştık. Birçok arkadaşımız bu izinsiz gidişten dolayı tedirgin olmuştu. Ya hakkımızda soruşturma açılırsa. Ya disiplin cezası alırsak diye. Olmadı. Zaten bu miting kamu emekçilerinin sendikal mücadele tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştu.O mitinge katılan arkadaşlarımızın çoğu ile sürdürdük o mücadeleyi. Fiili ve meşru bir mücadele hattı tutturduk. Memurların izin almadan resmi tatil günleri il dışına çıkabilmelerine dair yasa değişikliğinin de ilk adımı olmuştu.İşte o mitingden sonra yaptığımız değerlendirmelerde gözlemlerimi paylaşmıştım arkadaşlarımla. Tespitimin özeti tek kelime ile “bu miting umutsuzluğun umuda dönüşmesini sağladı, biz bu umudu diri tuttuğumuz sürece yenilmeyiz. Kazanan biz olacağız” diye özetlenebilir.Şimdi o günlere niye gittiğimi anlatayım. Daha 2 Aralık günü bile bu kentin sokaklarında karşılaştığım birçok kişi ile 3 Aralık günü Adana mitingine gitmek üzere toplanıldığında yüzlerinde bir farklılık gördüm.Yılların biriktirdiği bezginlik ve karamsarlık yok olmuş gibiydi. Birbirleri ile yaptıkları sohbetlere kulak misafiri oldum. Hemen herkeste bir neşe başlangıcına şahit oldum. Sohbetler biraz daha hararetli ve biraz daha yarına dönük beklentiler üzerine yapılıyordu.Katılımcıların çoğunun hayatlarında ilk defa başka bir ilde yapılan bir mitinge gittikleri görünüyordu. Hem de birçoğu bunun OHAL uygulamalarına rağmen yapıldığını bile bilmiyorlardı. OHAL’ e rağmen böyle bir miting düzenlendiğinin farkında olanlar ise daha azınlıkta idi. Ama hemen hepsinin gözlerinde görünen tek şey ise UMUT tu.Son 5 ayını olağanüstü bir baskı altında yaşamış bir ülkenin bireyleri bir araya gelmiş, birlikte bir yolculuğa çıkmışlardı. Başlarına bir şey gelebileceği tedirginliği yaşayanlar bile umutlu idiler. Ciddi bir korku gözlenmiyordu. Yani gaz’ a, Cop’ a, Tazyikli su’ ya ve belki de gözaltına alınma ihtimaline rağmen umutluydular. Onlar kendilerini ifade edebilecekleri veya gönül vermiş oldukları bir partinin çağrısına uyarak çıkmışlardı bu yolculuğa. Her gün bağıra çağıra kendisini hissettiren Faşizme karşı demokrasiyi talep etmek üzere yola çıktıklarının farkında gibiydiler. Onlar Kul’dan özgür birey yaratan Cumhuriyet’in tehdit ve tehlike altında olduğunun bilincine varmış özgür bir bireyin vakarı ile hareket ediyor gibiydiler.Onlar bu gün ellerinde son kırıntıları kalan özgürlük talepleri ile dolu görünüyorlardı. Hele kadınların halleri gerçekten önemliydi. Orta çağa dönmüş bir ülkenin özgür olma mücadelesinde kendilerinin ne kadar önemli olduğunun ayrımındaydılar.Otobüslerden inilip miting alanına doğru yürüyüşe başlandığında en öndeydiler KADIN’ lar. Gençlerin attıkları “Faşizme karşı omuz omuza” sloganının ne anlama geldiğinin anlamını tam olarak bilenleri az olduğu halde en yüksek perdeden eşlik ediyorlardı.Miting alanında da en ön safları kadınlar doldurmuştu. Yapılan konuşmalarda söylenen her sözü dikkatle dinlediklerini gördüm. Atılan her slogana içtenlikle katıldıklarını izledim. Coşkularını, umutlarını, geleceklerine karşı yapılan saldırılara karşı kararlılıklarını gözledim.Özellikle belirtmem gereken bir husus var bu arada. Hiç birisi yevmiye ile gelmiyordu. Yiyeceklerini ve içeceklerini kendileri karşılıyordu. Üzerlerine gül suyu’ da sıkılmadı. İşten atılma tehditleri ile gelmemişlerdi. Mülteci kamplarından doldurulan otobüsler değildi birlikte yola çıkılan araçlar. Belki içlerinde o gün işinden izin aldığı için yevmiye alamayacak olanlar bile vardı. Yani yaşlısı genci, kadını erkeği hepsi de kendi istekleri ile ve kendi gelecekleri için oradaydılar bence.Gelelim CeHaPe’ ye; yeşerttiğiniz bu umudu büyütmek ve sürekli hale getirmek zorundasınız. Büyütmek zorundasınız. Kalıcı hale getirmek zorundasınız. Toplumun her kesimine yaymak zorundasınız.Karınca misali çalışan genel merkezinizin hiç olmazsa yüzde onu kadar sizlerde çalışın ey yerel yöneticiler. İl, ilçe yöneticileri, mahalle temsilcileri, parti görevlileri, meclis üyeleri, delegeleri ve daha bilumum partililer. Haydi bakalım. Çalışın. İşgal ettiğiniz koltukları da, taşıdığınız unvanları da hak edin. Siz yürüyün, siz önde olun ki bu halk umudu mutluluğa çevirsin…
GÖZLEM…
.