Geleceğin Avrupa'sına dair (1)

.

  Dünya'nın son beş yüz yıllık tarihine baktığımızda Asya ve Afrika'dan, Avrupa'ya sürekli göçler yaşandığını görüyoruz. Ama ne hikmetse Avrupa'dan bu kıtalara tersine bir göç yaşandığına tanık olamıyoruz! Bunun nedenleri üzerine pek çok kimse farklı fikirler öne sürebilir. Ama asıl nedenini bilime bağlamayan hiç bir fikir tutarlı olmayacaktır.Geçmişte göreceli olarak, özelliklede Avrupa Skolastisizm'i ve sonrasında oluşturulan engizisyonlar döneminde, fikir insanlarının İran ve Suriye gibi merkezlere akın ettiğini biliyoruz. Çünkü Avrupa'da hakim olan kiliseler bilim ve felsefeyi yasaklamış, her şey kilisenin uydurduğu dini kurallara göre belirleniyordu. İran ve Suriye'nin bazı bölgelerinde ise  Zerdüşt inancının etkisi ile filizlenmekte olan bir bilim ve felsefe vardı. Bu da Avrupa'da baskı gören sanatçı ve düşünürleri çekmeye yetiyordu. Ama İslamiyet'in güçlenip tüm bölgeye hakim olması ile yasak ve cezalandırmalar burada da başladı. Bilim ve felsefe tekrar geldiği yere yani doğduğu yere taşındı. Asırlar boyunca o kadar sıkıştırıldı ki, sonunda patladı ve Rönesans ortaya çıktı.Yenilik ve sanat akımlarında bir devrim niteliği taşıyan Rönesans, aynı zamanda kilise baskılarına  baş kaldırı olarak, yeni bir çağın da temelini oluşturmuştur. Hızla gelişen resim, heykelcilik ve el sanatları, yeni fikir ve projelerin oluşmasına da yardımcı oldu. Gelişen bilim, bütün Avrupa'yı Dünya'nın çekim merkezi haline getirdi. Bilim ile huzura kavuşan Avrupa, ardı ardına okullar açarak daha fazla bilgi ve başarı kazandı. Okullar çoğaldıkça fen, tıp, fizik ve kimya gibi bilim dalları ilerledi, kiliseler geriledi. Artık din ticareti ile insanları sömüren şarlatanların yerini, insanlığın rahat etmesi için kafa yoran bilim adamları aldı.Burada buluş ve icatlarla yaşam kalitesi yükselen Avrupa, aynı zamanda bilim özürlü olan islam dünyasına da sanayii ürünleri ve teknoloji satarak, bir anlamda hizmet veriyordu. Bilimin haram olduğuna inanan islam dünyası, gavurun nimetlerinden faydalanmayı ihmal etmedi!..Bilim ve sanayiinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi, Avrupa'da yirminci yüzyıl ortalarından itibaren işgücü ithalini de kaçınılmaz kıldı. Nüfus patlamasına karşı önlem alan Avrupa; büyüyen sanayii için çalıştıracak kimse bulamayınca Asya ve Afrika'dan işçi alımına başladı. Çünkü bu ülke halklarıda din kıskacından kurtulamadıkları için geçmişte ki avrupalılar gibi açlık, hastalık ve yokluktan kıvranıyorlardı...Gavur Avrupa yirminci yüzyıl ortalarından itibaren müslüman işçilere kapıları açtı. Alevilerin kestiği eti yemeyen müminler, para kazanmak için Kuran'ın "düşman" olarak gösterdiği gavur hristiyanların hizmetkarı durumuna düştü. Irak'tan, İran'dan, Pakistan ve Türkiye'den milyonlarca işçi Avrupa'nın en ağır işlerinde çalışmaya başladı. İslamiyetin bi haber olduğu sigorta, sosyal hak ve insan haklarını görünce, kendi sosyal konumlarını tartışmaya başladılar. Tamamına yakını ilkokul mezunu ya da okur yazar olan bu insanlar Avrupa toplumuna adapte olamadılar. Kendi anavatanlarında zaten hiç bir sosyal aktiviteleri yoktu. Avrupa'da kendilerini farklı bir medeniyetin içinde bulunca şaşırdılar! Yabancılık hissi ile biribirlerine daha fazla yaklaştılar. Asya ve Afrika'nın farklı milliyetlerinden gruplar olarak, ortak bir paydada buluştular. Bunun adı "din!" idi. Eğitim seviyesi ilkokulu geçmeyen işçi statüsündeki bu insanların tek derdi para kazanmaktı. Dillerinden de anlamadıkları için gavur kültüründen uzak durdular. Böylece kendi gelenek, görenek ve inançlarını kaybetmeden yaşamak adına, yoz bir göçmen toplumu oluşturdular. (Devam edecek) 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri