Gaziantep bölgenin lokomotifi, marka şehir ve sorunları
HÜSEYİN BAL
Gazi Şehir, baklava ve fıstığın başkenti, doğunun Paris’i, Türkiye’nin en büyük 6. Şehri, Türkiye’nin en çok ihracat yapan 6. Şehri, sanayi şehri, gastronomi şehri, Rumkalesi, Zeugması, Yesemeği, Gaziantep kalesi ve tarihi yapıları ile tarih ve turizm şehri.
Türkiye makine halısı ihracatının %70’ini yapan il, Türkiye’de makarna üretiminde 1. olan il, un, ayakkabı, iplik üretiminde Türkiye’nin en büyük üreticilerinden olan il Gaziantep…
Kısacası Gaziantep, gerek sanayi, gerek turizm ve gerekse tarım alanında Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biridir. Bu özelliklerinden dolayı yıllarca göç vermemiş ve dışarıdan göç almış ve nüfusu devamlı artış trendinde olan bir şehirdir. Özellikle son 10 yılda Suriye’den gelen göç dalgası ile İl nüfusu in-organik bir şekilde çok hızlı büyümüştür.
Peki bir şehirde yaşamanın en önemli kriterleri nelerdir ve Gaziantep bu kriterlere ne kadar uymaktadır. Dünya genelinde yaşanabilir şehirler sıralaması belirlenirken en temel kriterler olarak şunlar esas alınır: Gelir dağılımı adaleti, eğitim durumu, suç oranları, trafik durumu, hava kirliliği, pahalılık, şehrin sosyal ve kültürel faaliyetleri vb.
Peki Gaziantep’te bu yaşanabilir kriterlerde durum nedir?
Bu konu ile ilgili çok detaylı çalışmalar yapılmamış olmakla birlikte, yıllardır bu şehirde yaşayan biri olarak kendi gözlem ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye, Dünya’da gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden biridir maalesef. Gaziantep’te Türkiye’de gelir dağılımın en bozuk olduğu illerden biri durumunadır. İlimiz bir sanayi şehridir ve nüfusumuz çok büyük oranda asgari ücretle çalışan işçilerden ve piramidin tepesinde de işverenlerden oluşmaktadır. İşçiler iş imkanı bulabildikleri için bu şehirde yaşamaktadır. İşverenlerde para kazanma imkanları olduğu için bu şehirde yatırımlarına devam etmektedir. Bunun dışında kırsalda köylerde yaşayan küçük bir kitle ile az sayıda orta sınıf bulunmaktadır. Gaziantep orta sınıfın çok az olduğu bir ildir ve bu nedenle de şehirde büyük oranda yoksullar ve zenginler bulunmaktadır.
Bu durum da şehrimizin yaşanabilir olmasını çok büyük oranda yok etmektedir. Beraberinde, sosyal dokunun bozulmasını, katı ve keskin sınıfsal ayrılığın doğmasını, eğitimin, kültürel ve sosyal yaşamın geri kalmasını getirmektedir. Bu durum maalesef zaten pahalı olan paranın İlimizde de daha da pahalı ve değerli olmasına yol açmaktadır. Bunun içindir ki ilimizde yaşamlar büyük oranda paraya endeksli yaşanmaktadır. Bunun içindir ki ilimizde ilişkiler, büyük oranda ticaridir ve paraya dayalı yürümektedir. Paranın bu denli kıymetli olduğu bir yerde, paran varsa en karizmatik, en bilgili, en entelektüel sensindir. Paran varsa İtalyan mermerleri ile yapılmış ve pahalı İtalyan mobilyaları ile donatılmış lüks villaları yaparsın ama içine küçücük bir kitaplık koyma ihtiyacı duymazsın. Bunun içindir ki insanlar genelde kitap okumaz. Çünkü kitap okumanın kendilerine bir fayda/çıkar sağlamayacağını bilir.
Paranın ve gücün çok değerli olduğu yerlerde paraya ve güce tapma da çok yüksek olur maalesef. Siyasi yaşam da bile ilimizin güce/iktidara yönelme eğilimi Türkiye ortalamasının hep üzerinde seyretmektedir.
Trafikte ne durumdayız?
Hepimizin bildiği ve yaşadığı üzere kentimizde çok yüksek boyutta bir trafik sorunu bulunmaktadır. Dünyada km başına trafikte zaman geçirme de en kötü illerden biriyiz, Türkiye’de ise birinciyiz maalesef. Hormonlu bir şekilde büyümenin yanı sıra imara açılan yeni yerlerde bile rant kaygısı nedeni ile daracık yapılan yollar, yapılmayan metro, toplu taşıma diye şehrin zaten dar olan bulvarlarının tam ortasında geçirilen tramvay hattı, olmayan üst geçit ve alt geçitlerle ilimizde trafikte gitmek bir işkenceye dönmüş durumda. Trafiği yönetmeye yönelik yapılan tek şey bol bol trafik ışıkları dikmek, neredeyse adım başı trafik ışıkları ile ilimizde trafik yönetilmeye çalışmaktadır. İlimizde doğru dürüst bulvar yok, geniş caddeler yok, büyük kavşaklar yok. Yeni imara açılan bölgelerde bile yapılan yollar iki şeritli ve bir şeridine de arabalar park edince trafik tek şeritte ilerlemek zorunda kalıyor. Ör İkinci İbrahimliye giriş yolu trafik yoğunluğu nedeni ile şimdiden tıkanmaktadır. O bölgenin tamamen dolması durumunda trafiğin nasıl olacağını düşünmek bile istemiyorum. Tüm bu sıkıntılara bir de ilimizde bolca bulunan trafik magandaları eklenince işkence kaçınılmaz oluyor. Öyle ki artık çocuklarımızı bir yere gönderirken elimiz yüreğimizde gönderiyoruz.
Hava kirliliğinde yine Ülkemizin en kötü illerinden biriyiz. Kışın araba ile ipekyolunda giderken herkesin şehir merkezine bir bakmasını öneririm. Baktığınızda şehrin üstündeki siyah karbonmonoksit bulutunu görebilirsiniz. Yine rant için her yerin düzensiz imara açılması ile şehirdeki hava sirkülasyonu da büyük oranda bozulmuş durumda. A2 imar planına göre yapılmış iki katlı evlerin önünde 15 katlı apartmanların yapılmasına izin vermenin düzenli şehirleşme ile alakalı olmadığını hepimiz biliyoruz. Bulvar ve caddeler boyunca beş katlı binaların bulunduğu bölgelerde boş kalan arsalara 15-20 katlı binaların yapılmasına izin vererek şehrin siliüetini bozmanın da düzenli şehirleşme ile ilgili olmadığını biliyoruz.
İlimizde var olan suni ormanlar yıllar önce oluşturulmuş ancak son 50 yılda yeni orman alanı yapılmamış olmakla birlikte Dülük ormanlarının devamı olan Tugay arazisine bile imar izni verilerek yapılaşmaya açılmasına çalışılmaktadır. 1950’li yılarda bir Amerika’lı vasıtası ile dikilen Dülük ormanlarına o dönemden sonra hiçbir şey eklenmemiş olan alan da rant uğruna tekrar betonlaşmaya açılmak isteniyor.
Ya ilimizin sosyal ve kültürel hayatı nasıl?
Şehir dışında gastronomi turizmi ile bir-iki günlüğüne şehrimize gelen turistler, kebap, baklava, katmer, lahmacun yiyip tarihi yapıları gezip şehriniz çok güzel diyip gidiyorlar. Peki bizler gibi devamlı bu şehirde yaşayanlar için gerçekten bu şehirde yaşamak güzel mi. Sosyal faaliyetin çok büyük oranda yemek yeme üzerine kurulduğu bir şehir. Ailecek ne yapalım dediğimizde ( o da maddi durumu iyi olanlar için) aklımıza hangi kebapçıya gidelim, künefe, dondurma yiyelimden başka bir şey gelmiyor aklımıza. Şehirde insanların gittiği, kafelerin, restaurantların, barların, çay bahçelerinin olduğu ortak mekan bölgeleri de yok maalesef. Bu şehirde eğer biri ile konuşmuyorsanız onu tesadüfen bir yerde görme şansınız da yoktur. Çünkü insanların gidip iki arkadaşını görebileceği, oturup bir şeyler içebileceği mekanların olduğu bir bölge yok. Şehirde çok sayıda nargile kafe var ve kafelere de sadece 17-22 yaş grubu gitmektedir. Bizler gibi 50’li yaşlardaki insanlar sanki bu şehirde yaşamıyor. İnsanlar, hayatlarını ev ve iş döngüsünde yaşıyorlar.
Ya hayat pahalılığı?
Bunun için TÜİK’in istatistiklerine hiç gerek yok hepimiz yaşıyor ve biliyoruz ki Türkiye’nin en pahalı şehirlerinden biri de Gaziantep’tir. Öyle ki birçok konuda İstanbul’la yarışmakta ve İstanbul’u geçmektedir. Ev kiraları, alkollü restaurant fiyatları, kafler, kebapçıların fiyatları özellikle de baklava, katmer fiyatları. Bu şehirde bir asgari ücretli bir günlük yövmiyesi ile yarım kilo baklava alabilir ancak. Herhalde Türkiye tarihinde böyle bir durum yaşanmamıştır şimdiye kadar. Bununla ilgili bu çarpıcı örnekten başka bir söze gerek yok diye düşünüyorum. Eşiniz, arkadaşınızla sıradan bir kafeye oturup birer fincan kahve birer bardak çay içmenin bedeli 300-400 TL’den aşağı değil. Şehirdeki hormonal büyüme ile ev kiraları uçmuş durumda. Eskiden memurların yaşamak istediği kentte şimdi memurlar hayat pahalılığından dolayı tayinini istiyor gitmek için ve şehrimizdeki bu yüksek fiyatlarla ilgili olarak hiç kimse bir şey yapmıyor. Farklı bir zihniyete göre ise işine gelmiyorsa gitme sen de kafeye, yeme baklava ve katmeri, gitme kebapçıya, restauranta söylemlerini duyabiliyorum. Ama başlarına gelen her şeyi kadere yorup, hiçbir haksızlığa tepki göstermeyen bu kişilere değil benim tespitlerim.
Ya ilimizde eğitim ne durumda?
Sosyal sınıfsal farklılıklarının olduğu, gelir dağılımının çok büyük oranda bozuk olduğu, paranın her şeyin üzerinde tutulduğu, orta sınıfın yok edildiği yerlerde doğal olarak eğitim seviyesi de düşük olmaktadır. İlimizin eğitimde Türkiye sıralamasında her yıl gerilerde olması da bu yüzdendir. Çünkü bu kentte en değerli şey paradır. Çünkü bu kentte zenginsen en bilgili, en zeki ve en entelektüel kişi sensin. Zengin fabrikatör çocukları paralı okullarda okuyup gelip işlerinin başına geçmektedirler. Yoksul çocukların artık iyi okullarda okuyup iyi üniversitelere girmesi ise hayal olmuş durumdadır. Maalesef yoksulun çocuğu da yoksulluğa mahkum oluyor istisnalar hariç. Oysa bizim dönemimizde çalışkan yoksul çocukların çok iyi üniversiteleri kazanması mümkündü. Ör. Ben, Düztepe Şehit Şahin Lisesinde okudum ve o dönem Türkiye’nin alanında en iyi okullarından biri olan Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazandım. Aynı şekilde bizim dönemimizde çok iyi okulları kazanan arkadaşlarımız oldu. Şu anda aynı okulda bir çocuğun maalesef ki iyi bir üniversiteyi kazanması çok zordur. Ülkemizde ve ilimizde eğitim de artık kastlaşmıştır. İyi okullarda genel olarak orta sınıfın çocukları okumakta olup İlimizde de orta sınıfın azalmasına paralel olarak eğitim seviyesi de düşmektedir.
İlimizde asayiş ne durumda peki?
Gelir dağılımının bozuk olduğu illerde, hormonlu bir şekilde hızlı büyüyen illerde, yoğun göç alan illerde, hayat pahalılığının çok yüksek olduğu illerde doğal olarak kültürel-sosyal-ekonomik çatışmalar ve suç işleme oranları da yüksek olmaktadır. Bunun içindir ki Gaziantep gündeminde her gün cinayet, yaralama, kavga, hırsızlık, cinnet ve intihar haberlerini duyuyoruz. Özellikle kenar mahallerde suç oranlarının yüksekliği yanında yoğun bir şekilde uyuşturucu kullanımının da olduğu gözlemlenmektedir ve uyuşturucu kullanımı maalesef ki çok küçük yaşlara kadar inmiştir.
Peki tüm bu tespitlerden sonra bu şehrin yaşanabilir bir şehir olması için neler yapılması gerekmektedir? Tabi ki bireysel olarak bizlerin yapabileceği bu tespit ve önerilerin dışında çok fazla şey yok. Başta kamu kurumları, belediyeler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, şehrin milletvekilleri ve şehrin sanayicileri olmak üzere hepimize çok iş düşmektedir. Çünkü; zengini de fakiri de, memuru da, beyaz yakalısı, mavi yakalısı da, bürokratı da, belediye başkanı ve milletvekili de bu şehirde yaşıyoruz. Tüm bu sorunları hepimiz farklı düzeylerde de olsa hissediyor ve yaşıyoruz. Bu şehrin yaşanabilir bir hal alması hepimiz için önem arz ediyor.
Peki neden kimse bir şey yapmıyor bu sorunların çözümü için, ya da bir şeyler yapıyormuş gibi davranıyor? Çünkü; bu şehri yönetenler, bu şehrin sahibi olduğunu sananlar, bu şehrin zenginleri ve bu şehrin siyasetçilerinin birçoğu bu şehrin rantından faydalanıyor/faydalanmaya çalışıyor. Bu insanların; daha çok para kazanmak, daha çok zengin olmak, kasalarındaki tapu senetleri sayısını daha çok arttırabilme hırsı, bu şehri yaşanamaz hale getiriyor geriye kalan onbinler için.
Peki size bir soru; ölene kadar bu şehirde yaşama şartı ile tüm Gaziantep’in tapusunu size versek kabul eder miydiniz bunu? Kendi adıma ben asla kabul etmezdim…www.yenicizgihaber.com
NOT:
Değerli Yeni Çizgi Gazetesi Takipçileri,
Facebook sayfamız spam nedeniyle bir süredir kapalı. Bu sebeple, Yeni Çizgi Haber için yeni bir hesap açmak zorunda kaldık. Yeni hesabımızdan bizi takip etmenizi rica ediyoruz:
Yeni Facebook Hesabımız: Yeni Çizgi Haber
Ayrıca, diğer sosyal medya hesaplarımızdan da bizi takip edebilirsiniz. Bizlere yardımcı olmak isterseniz, reklamları tıklayarak da destek verebilirsiniz. Teşekkür ederiz!
•Twitter (X): @yenicizgigazete
•Instagram: @yenicizgigazete
•Yeni Facebook Hesabımız: Yeni Çizgi Haber
•Eski Facebook Sayfamız: Yeni Çizgi Gazetesi