Genel bir tanımlamayla, devlet işlerini düzenleme ve yürütme olan politikanın diğer bir amacı da, yeniyi ortaya çıkarma ve yeni başlangıçlar yapabilme sanatıdır. Yeni olanı ortaya çıkarmak için de, bireyin zihinsel olarak bulunduğu yerden uzaklaşıp, içinde bulunduğu koşulların değişebileceğine ikna edilmesi gerekir. Bunun için bireye yeni umutlar, değişimler ve geleceğin şimdiden daha iyi olabileceğine dair tahayyüllere ikna edilmesi şarttır. Tahayyül, dünyayı değiştirebilme inancımızı güçlü kılar.
Ünlü Alman filozofu HannahArent, düşünme ve yargı yetisi,salt filozlara özgülenmiş, küçük bir azınlığın ayrıcalığı değil, herkeste var olan bir yeti olduğunu vurgular.Ohalde,toplumların yerleşik statüko ve kalıplaşmış davranışlarının değiştirebilmenin anahtarı elimizde bulunan politik araçlarla mümkün.
Peki, toplumlarda bu değişimi yaratmak gerçekten de çok mu zor acaba?
Zamanın trendlerine, algıyla bize empoze edilen moda alışkanlıklara, bayat kabullere adeta inanç gibi sarılan bireyi nasıl ikna edeceğiz?
Diğer bir soru; Değişimi başarmak için olağanüstü kişilere mi ihtiyacımız var?
Başka bir yazı da belirtmiştim, Rönensan, Reform, Modernizm ve Aydınlanma süreçlerinden azade Asya tipi toplumlarda değişime direnmek esastır. Sofokles’inAntiogne Tragedyasında da söylediği gibi; Cehalet durumu, insanı kendi kendisinin farkında olmasını önler, ’her şeyi bilirim, her şeyi çözerim’ ’kibri içine girmesi, mahvına yol açar.Bu tip toplumlarda,’Bilmeme’’ durumundan’’ bilme’’ durumuna geçmek, kendi kendisinin farkına varmak ve kim olduğunu bilmek çok meşakkatli bir yoldur.
Bu direncin kristalize olması elbette çözülemez anlamına gelmiyor. Önemli olan o direnci kırmanın reçetelerini doğru yazmaktır.
Bunun için, bilime, rasyonel akılla desteklenen politikalara, yetkin lider ve siyasi kadrolara ihtiyaç var. Bireyin ve toplumun ihtiyaçlarını anlayan, geleceğin umuduna herkesi inandırmış siyasi figür ve kadrolar hep birlikte olağanüstü kişiler olacaktır.
Türkiye’de, klişe söz ile, tam da bu değişimin eşiğinde olan tarihsel bir dönemeçte bulunmaktadır. Yukarı da belirttiğim Asya tipi, değişime direnen toplumsal kodlarımız olsa da, modern cumhuriyetin azımsanmayacak ilerlemeci ve değişim potansiyeline sahibiz.
CHP’deki DEĞİŞİM ve KILIÇDAROĞLU FAKTÖRÜ
Bu ilerleme ve değişim potansiyelinin önüne bariyer olan katı bir muhafazakârlık ve taşralık işleri zorlaştırsa da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki ittifak ve Kürt siyasi oluşumun tarihsel tecrübe ve birikimi toplumda yeni umut ve heyecan yarattı.
Son yapılan araştırmalar ve siyasi gözlemler, seçmenin gerçekten de siyasi partilere aidiyet mit’inden bağımsız davranmaya başladığı, ağır ekonomik ve sosyal çöküşe dur diyeceği yönünde.
Kılıçdaroğlu’nun yeni politik açılımları muhtemelen bu seçimin esas belirleyici etkeni olacak. Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr seçmene yönelik helallik adımı, adalet ve hak vurgusunun sol ve Kürt seçmen tarafından kabul görmesi ve son olarak da, tarihi ‘’Alevi açılımı’’, sağın ve yüz yıllık muhafazakâr statükonun hesaplarını ciddi anlamda bozdu.
Diğer önemli bir konu da, AKP’nin Erdoğan’ı ömür boyu Saray’da tutmayı planladığı ucube seçim sisteminin, Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde ve diğer muhalefet ittifaklarıyla birlikte aşılması oldu.
CHP, içinde bulunduğu sağ ittifakın ruhuna göre, Türkiye’nin sosyolojik dengelerini dikkate alan milletvekili adayları çıkardı. Bu seçimin zorunlu bir ittifak seçimi ve bir referandum olduğunu anlamak istemeyenlere bundan böyle en azından susmak düşer.
Hele şu köprüyü sağ selim bir geçelim, diğer sorunları aramızda yine tartışırız. www.yenicizgihaber.com