ABD’nin İran’ın dini lideri Hamaney’den sonra gelen ikinci ismi Kasım Süleymani’yi ve Haşdi Şaabi’nin komutanlarından El Mühendis’i öldürmesi ve ardından İran’ın ABD’nin Ayn El Esad ve Erbil’deki Harir üslerine düzenlediği füze saldırıları sonrasındaki gelişmelerin yankıları sürerken bir yandan da emperyalizme, sömürü ve baskıya karşı dünyanın dört bir yanında süren direnişler, grevler, savaş karşıtı eylemler, çevreye ve doğa sahip çıkanların direnişi, barış ve demokrasi mücadelesi var.
Hindistan’da süren kadın direnişi ve tüm zamanların en büyük işçi ve emekçi grevi Modi Hükümetini sarsıyor. Fransız işçi sınıfı “Emeklilikte reform” denilen hak gasplarına karşı kırk güne yaklaşan grevini kararlıca sürdürüyor.
2020 yılının kapitalist merkezlerde yükselen yeni bir işçi ve emekçi hareketiyle, hak ve özgürlük, savaşa ve doğanın tahribine/yağmalanmasına karşı süren direnişlerle renkleneceğini gösteren fazlasıyla veri ve görüntü bulunuyor.
Savaş politikaları ve şiddetle ayakta kalma hesabı içindeki 18 yıllık AKP iktidarı da zorda. Din ve milliyetçilik silahının artık işlemez hale geldiğinin son Libya çıkarmasıyla su yüzüne çıktığı görülüyor. Termik santrallerine filtre mücadelesinde olduğu gibi İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yemek gaspına karşı direnişlerinin kazanımla sonuçlanmasında görüldüğü gibi irili ufaklı direnişler irili ufaklı kazanımlarla ilerliyor. Metal işçilerinin patronlara ve MESS’e karşı direnişi sürüyor. İşsizlik yüzde 14’lere dayandı. İşten atılan işçiler mücadeleyi sürdürüyor. Yerel seçimlerdeki hezimetten sonra Kanal İstanbul gibi projelere karşı güçlü bir halk tepkisi ortaya çıkıyor. Sömürü ve yağmaya dayalı her bir projenin ve uluslararası yapılmış her anlaşmanın halklarımızı daha da bağımlı ve yoksul hale getirdiği daha bariz görülüyor.
Yeniden dünyadaki gelişmelere dönecek olursak; Trump’ın aynı zamanda iç politikaya malzeme çıkarmak için kullandığı ama bununla sınırlı olmayan, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki hesapları ve diğer emperyalist güçler üzerindeki etkisi ve Ortadoğu’daki uydularını düzenlemeye yönelik hesabının sonucu olan Sülaymani ve El Mühendis’i öldürmesi ve süren gelişmenin dünya halkları nezdinde ABD’ye ve emperyalizme karşı biriken öfkeyi daha da büyüttüğünü söylemek gerek.
Türkiye’deki iktidarın Kürt sorununun çözümüne ilişkin korkuları ve Bölgedeki hakimiyet kavgasından dolayı İran ile içine girdiği gizli ya da açık rekabetin sonucu olarak ABD emperyalizmine karşı kalkan olma çabaları da boşa çıkacaktır. ABD emperyalizminin ve tüm emperyalist güçlerin Ortadoğu’dan def olması mücadelesi ezeli bir mücadeledir ve bugün daha somuttur.
Sadece Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da değil, ABD emperyalizmine karşı büyüyen öfkenin ilk protestoları Amerika’nın değişik şehirlerindeki sokaklarda yükseldiğine tanık olduk. Daha da yükselmeli… İngiltere’den Avrupa’nın birçok kentinde ve hemen her alanda ABD emperyalizmine ve onunla kader birliği etmiş emperyalist güçler karşı biriken öfke için için büyüyor, dahası şu veya bu biçimde dışa vuruyor.
İran’ın yayılmacı, mezhepçi, dinci, aynı zamanda içeride kendi halklarına kan kusturan bir rejim olması ABD’ye karşı halkların açığa çıkan öfkesini perdelememelidir.
ABD’ye ve emperyalist güçlere karşı ayyuka çıkan öfkenin doğru değerlendirilmesi bu öfkenin kendi ülke egemenleri tarafından sömürü ve esaretin tahkimine dönüştürülme hesaplarının bozulması çabası sürerken emperyalistlerin tüm Ortadoğu’da tek tek ülkelerden defolup çıkması mücadelesi daha da yükseltilebilirse başarılı olunacaktır.
Değilse İran’ın iki ABD üssüne füze fırlattıktan sonra öfkeyi kendi iç mekanizmalarını düzenleme ve Süleymani’nin katli üzerinden mevcut yönetim mekanizmasını dizayn etme faslına dönüşü kaçınılmaz olur.
Emperyalistler ve Ortadoğu’nun ve dünyanın her yanındaki kapitalist-emperyalist güçler ve onların uydusu durumundaki yönetimler, ABD’nin son İran saldırısı üzerinden işçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülen halkların emek ve özgürlük eksenli taleplerini bastırmak için değerlendirme çabasındalar. Bu hesabın belki bir süreliğine İran ve bazı bölge ülkelerinde işe yarayabileceği tahmin edilebilse de bunun onlar için uzun vadeli bir kurtarıcı olamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İranlı işçi ve emekçilerin, her inançtan İran halklarının emek ve özgürlük merkezli mücadelelerinin şimdilik ve haklı olarak ABD emperyalizmine yönelmesi, öfkenin bilenmesi haklıdır ve anlaşılırdır. Ancak bunun Molla rejimine kan taşımasına karşı durulmalıdır.
Elbette on yıllardır zulüm uygulayan, sömürü ve baskıya ayakta kalan Mollalar rejimi bu durumu tepe tepe kullanacaktır. Farklı inanç ve uluslardan İran halklarının, İran işçi ve emekçilerinin 1979’da devirdikleri Şah rejiminin yerine geçen ve onu aratmayan Molla yönetimine karşı biriken öfkesi bir süreliğine durulmuş olacaktır. Ancak bu da geçicidir. İran, Irak, Lübnan, Suriye başta olmak üzere tüm Arap coğrafyasını, hatta Asya’dan Afrika’ya, Kuzey Afrika’ya uzanan ezilen ve sömürülen halklarının, işçi ve emekçilerin arayış ve mücadeleleri emperyalizme ve işbirlikçi, ya da emperyalizm karşıtı görüntü sergileyen hilekar yönetimlerine karşı mücadelesi giderek daha da büyüyecektir.
Yapılması gereken mücadele eden halkların dayanışmasını büyütmek, ortak talepler etrafında bir direniş hattı geliştirmektir.