Yanlış hatırlamıyorsam eğer, Slovaj Zizek kapitalizm, anlamın bütünlüğünü bozan ilk sosyoekonomik düzendir demişti. Öyle bir sistem ki, hangi bünyeye girerse orayı kendine dönüştürür. Hristiyanlıktan Hinduizme ya da Budizme,yani Batı’dan Doğu’ya tüm uygarlıklara uyum sağlayabilen bir sistemdir kapitalizm.
Kapitalizm ilerlemenin bedelini insanoğluna ağır bir şekilde ödetiyor.
Neden böyle düşündüğümü nesnel bir örnekle açıklamaya çalışayım.
On yıllarca süren savaş sonrasında Güney Kore korkunç bir yıkıma ve açlığa teslim olmuş, tamamen çökmüştü. İşte o Güney Kore dijital teknolojide inanılmaz bir gelişme göstererek, dünya iktisadi tarihinde benzeri görülmemiş bir kalkınma örneği gösterdi.
Kapitalist sistemin hâkimiyeti, hala geçerliliğini koruyan Marksist teoriyle açıklarsak, aynı zamanda kültürel uzamda aşırı bireyselleşmiş ve yabancılaşmış bir toplum modelini de beraber getirir.
Güney Kore örneğine geri dönelim.
Güney Kore, dünyadaki en büyük intihar oranına sahip ülkedir. Kırk yaşın altındakiler için en yaygın ölüm nedeni intihardır. Güney Kore’de intihar olayları son yıllarda neredeyse iki katına çıkmıştır. Oysa iktisadi bakımdan dünyada benzeri olmayan bir başarı öyküsüne sahip Güney Kore’nin gelir düzeyi artmış, beslenme ve barınma sorunu çözülmüş, birçok alanda özgürlükler artmıştı. Ancak bu ilerlemenin bedelini Güney Kore halkı oldukça pahalıya ödedi. Günlük yaşamın çölleşmesi, çalışma prosedürlerinin ciddi bir ivme kazanması, aşırı bireyselleşme ve ölçüsüz rekabet iş güvencesini tehdit etmeye başladı. Artan refah düzeyine karşılık, yabancılaşma, iş yoğunluğunun artması, kentlerin betonlaşması, manzaranın çölleşmesi, duygusal yaşamın sanallaşması, teknokapitalizmin kendi yasası gereği oluşturduğu sınırsız tüketim hastalığı bireyin ruhsal yapısı üzerinden olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı. Yalıtım, rekabet, anlamsızlık duygusu, zorunluluk ve başarısızlık: Her yıl yüzlerce kişinin bunalıma girmesi ve patlayan intiharlar.
İşte kapitalist sistemin insanlık üzerindeki yıkıcı sonuçlarının Güney Kore’den yansıyan büyük resmi.
Güney Kore üzerinden yaptığımız tasvirin bir benzerini Baudrillard Amerika adlı kitabında Los Angeles için de yapar. Baudrillard Los Angeles’i hipergerçek bir cehennem olarak adlandırır.
İlerleme ve refah ile toplumların ütopyası olan modernleşme, yüzyıl sonra insanlar için artık bir distopya. Birçok toplumu topyekûn çöküşe götüren bu süreç, kapitalizm ve modernizmin ortak üretimidir.
Bütün bunlar olurken, bir taraftan da Ortadoğu’da ki İsrail-Arap savaşı ile yeniden alevlenen medeniyetler arası huzursuzluk dünyanın geleceğini tehdit ediyor.
Uygarlıkların ve medeniyetlerin anası Ortadoğu İlahi ezgiler eşliğinde çocuklarını öldürüyor, dünyanın para babaları ise seyrediyor.
Her savaş onlar için yeni bir yatırım, yeniden silah üretimi demek.
Kore, Filistin ve İsrailli çocuğun kaderini gözü doymaz kapitalist üretim döngüsü belirliyor. www.yenicizgihaber.com