İZLENİMLER
Ülkemizin her yanından ağaca, yeşile, gölüme, dağıma, denizime dokunma faaliyetleri yükseliyor.
Maden, turizm, havaalanı; öyle ya da böyle kesilen ağaçlar, zehirlenen doğa, telef edilen çevre… Cilo Dağı’nın eriyen 20 bin yıllık yıllanmadan oluşan su, sanki bu kıyıma ağlayan dağın gözyaşlarını temsil ediyor.
Akla şu geliyor, bunu yapanlara seyirci kalanlar ya da izin verenler başka bir dünyada mı yaşıyorlar? Bu biçimde bıraktıkları dünyada onların da çocukları yaşamayacak mı? Bunların vicdanlarına sorulacak sorular…
Gezegenimizin ısısının yükselmesi, kutup buzullarının erimesi ve iklim değişikliği ağaca, dağlara, göllere, denize dökülen endüstriyeller ortaya çıktı.
Karbon salınımını azaltmak için yapılan antlaşmalara hala imza atmayan ülkeler var. Atmosfere en çok karbon salan ABD ise hala bu antlaşmayı imzalamayanlar arasında en başta yer alıyor.
Çevre talanının nedeni çok açılı bir biçimde belli, daha çok üretmek, daha çok kaynak, daha çok kar etmek, artan dünya nüfusunun ve tüketim faaliyetini de buraya eklemek lazım.
İşte bunlar Kaz Dağları’ndaki yüzbinlerce ağacın kesilmesine, salda gölünün temiz doğasının bozulmasına, saf doğamızın temiz havasının kaybolmasına, kuzey ormanlarımızın yok edilmesine, Ayder Yaylamızın betonlaşmasına, egedeki bakir koyların turizme açılmasına neden oluyor.
Dünyamız, ülkemiz çok güzel, içinde yaşanacak cennetler barındırıyor. Gezegenimizin güzelliklerini tahrip edenlere karşı sesini yükseltenler, korumak için mücadele edenler varken bir de sessiz kalan önemli bir bölüm var.
Malum medya da olanları hiç görünmüyor, tık yok!
Sanki başka bir ülkenin güzellikleri kaybediliyor. Aslında bu da başka bir tahribat.
YÖK, bugünlerde bağış hibelerine imza atan akademisyenlerin geri dönüşüne olanak tanıyan anayasa mahkemesine karşı üniversitelerden karşı bildirim istiyor.
Doğası talan edilen ülkemiz için tek kelime yok.
Anayasa mahkemesi kararına karşı bildiri yayınlanmasının doğruluğu tartışılabilir.
Ancak ülke gündemine ilişkin laf ediyorsan ülkenin çevre tahribatına laf etmek belki de en başta ülkenin akademik yaşamına düşer.
Küçük prens der ki; en iyi yüreğiyle görebilir insan, gözler asıl görülmesi gerekeni görmez.