Geçen Hafta Elazığ Sivrice'de meydana gelen 6,8 şiddetindeki deprem tüm ülkede üzüntü yarattı. Ölü ve yaralı sayısı depremin şiddeti nedeniyle, son depremlere göre daha fazla oldu. Son altı ayda ülkemiz depremlerle sarsılıyor. 26 Eylül 2019'da Silivri açıklarında meydana gelen 5,8 şiddetindeki deprem, 22 Ocak günü Akhisar'da meydana gelen 5,6 şiddetindeki deprem, ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Depremlerle yaşamak zorundayız deniyor ama, gerekli önlemler alınıyor mu? bu konuda vatandaşlar olarak tedirginlik içinde yaşıyoruz. Yapacağız, edeceğiz söylemleri çok söylendi. Ama deprem meselesine, iktidar tarafından gerçekçi bir yaklaşım yapılmıyor. 1999 depremini İstanbul'da yaşamıştık. Artçı sarsıntılar nedeniyle okullar bile 3 hafta tatil olmuştu. Arkasından yaşanan Düzce depremi, bizlere Kuzey Anadolu Fay hattının ne olduğunu iyice öğretti. Depremlerden sonra özellikle deprem toplanma alanları saptandı. Ama bu alanlara binalar dikildi. İstanbul'un pek çok yerinde okulların boş kalan küçük bahçeleri ve mezarlıklar dışında boş bir alan bulmak çok zor. Üstüne üstlük, geçen 21 yıllık sürede İstanbul'daki tüm boş alanlara yüksek katlı yapılar yapıldı. Zeytinburnu, Ataköy bunların en dramatik örnekleridir. İstanbul'daki yapılaşma tüm yurtta örnek alındı. Kendi ilçem olan Osmaniye Düziçi Doğu Anadolu Fay hattının üzerindedir. Burada bile 9 ila 25 katlı bina yapılara izin verildi.
Şehrimizin yeni gelişen bölgeleri olan Karataş bölgesinde yan yana çok yüksek katlı TOKİ binaları inşa edildi. Bunları gören diğer müteahhitler de yüksek katlı binaları bu bölgelere kondurdular. Oysa 10 yıl önce Gaziantep'te 5 kat üzerinde yapılaşmaya izin verilmiyordu. Gaziantep İnşaat mühendisleri odasının geçen sene yaptığı Deprem çalıştayına ben de katılmıştım. İnşaat mühendisleri odasının yaptığı bu çalışmada şehrimizin depreme hazırlıklı olamadığını geçenlerde bir kez daha açıklandı (1).
İstanbul ve Düzce depremleri sonrasında arama kurtarma çalışmaları ülkemizde çok daha ciddi yapılmaya başlandı. Son depremlerde enkaz altından çıkarılan insan sayımızın daha çok olmasının nedeni budur. Ben de hem Marmara depreminde Adapazarı'nda, Düzce depremi sonrası Düzce'de gönüllü olarak görev yapmıştım. Deprem sonrasında aklımıza gelen işleri deprem öncesinde yapmak zorundayız. "Deprem değil, bilimsel gerçekler göz önüne alınmadan yapılan yapılar öldürür", gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. İşte Japonya örneği hep verilir. Sürekli deprem olan bu ülkede 7,3 şiddetindeki depremlerde bile hiç insan kaybı olmayabiliyor (2). Tüm yerleşim yerlerinde, birbirine çok yakın ve yüksek yapılaşmaya izin vermemek gerekiyor. Binaların bilimsel kuralları gözeterek deprem gerçeklerine uygun olarak yapılması gerekiyor. Son yıllarda yapılan düzenlemelerle Mimar ve Mühendis odalarının bazı denetim yetkileri de ellerinden alınmış durumdadır. Pek çoğumuzun bildiği Şehrimizde en son Metro market civarındaki yapılaşmaya, Mimarlar odasının itirazı sonucu mahkeme, bu alandaki yapılaşma için yürütmeyi durdurma kararı verdiği halde inşaatlar yapılmıştır. Yurdun pek çok yerinde aynı durum vardır. Varsa yoksa beton... Bu beton yapılaşması deprem için önlem almayı, sıkıntıya sokmaktadır. Betonlaşma, Deprem sonrası toplanma alanlarının meydana getirilmesini bile engellemektedir.
Başta vefat eden vatandaşlarımızın yakınlarını olmak üzere tüm ülkemizin başı sağ olsun. Bu deprem hepimize ders olsun. Vatandaş olarak, rahat nefes alabileceğimiz semtlerde ve depreme dayanıklı sağlam konutlarda oturmak hakkımızdır.
1)https://www.sirinnar.net/2020/01/gaziantep-depreme-hazir-degil.html
2) https://onedio.com/haber/japonya-da-7-3-buyuklugunde-deprem-740271
ercankosmanoglu@hotmail.com