Geçen hafta biz anayasa değişikliği için halk oylamasına gittik.Bu hafta da Fransızlar cumhurbaşkanlarını seçmek için sandığa gittiler.Fransa cumhurbaşkanlığı için on bir aday yarıştı. Birinci turda ilk ikiye kalanlar Le Pen ve Macron.Marine Le Pen, aşırı sağcı hatta ırkçı olarak bile nitelenen Ulusal Cephe Partisi'nin adayı.Emmanuel Macron ise çok genç, henüz 39 yaşında. Bakanlık yaptığı Sosyalist Parti'den geçen yıl ayrılmış.Kendini ekonomide liberal, siyasette solcu olarak tanımlıyor.Anketlere göre büyük olasılıkla En Marche ! (yürüyüş) hareketinin kurucusu 7 Mayıs’ta Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı olacak.Fransa'nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna katılım oranı yüzde 69 olarak açıklandı.Katılımı sağlamak için çok ciddi çağrılar yapıldı, kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı.Fransa'nın 2012'deki meclis seçimlerine katılım oranı ise yüzde 60'ın altındaydı.2014 yılı Ağustos ayındaki bizim cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım oranı yüzde 73 olarak çıkmıştı.Bu oran bizim seçimlerimiz için düşük bir sayı.2015 milletvekilliği seçimleri için oran yüzde 85'lerde,Geçen haftaki anayasa değişikliği referandumundaki oran da aynı .Buradan şu çıkarılabilir "biz demokratik hayata Fransızlardan daha çok katılıyoruz"İngiltere’nin yazılı bir anayasası yok. Yok ama, varmış gibi yürüyen bir değerler sistemi var. Hem de ucu 800 yıl önceye, Magna Carta’ya dayanan bir sistem.1980 anayasa oylamasında halka sunulan öneri yüzde 92 ile kabul edildi. 37 yılda ise 18 kez değiştirildi.Yazılı bir anayasası olmayan İngiltere,Seçimlere katılımı bizden düşük ama güçler ayrılığı ilkesinin dünyada ilk kez konuşulduğu Fransa,Her ikisi de dünyada günümüz demokrasisinin beşiği olarak kabul edilir.Demokratik hayata katılımın yüksek olması iyi. Halkın iradesi ve yansıması tamam. O olmazsa zaten olmaz.Bunlara bakalım ve övünelim.Biraz da demokrasinin nasıl işlediğine, niteliğine, topluma, bireye sağladığı haklara özgürlüklere bakmak gerekmez mi?
DEMOKRASİ AMA NASIL?
.