DAYIM KÖYDE KAHVE AÇIYOR

.

BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-2DAYIM KÖYDE KAHVE AÇIYOR Beklenen korkulu an üçüncü gece oluştu.. Kahvenin en civcivli saatiydi. Her kafadan bir ses çıkıyordu.Herkes karşısındakinin dinleyip dinlemediğine bakmayıp bir şeyler anlatıyordu. Anlatılanların çoğunluğunu da askerlik anıları oluşturuyordu.Kahvede kahkahaların havada uçuştuğu bir sırada ansızın hamamın suyu kesildi. Kapıya dikilen gölge, bir adamın gölgesi değildi. Bir devin hatta bir dağın gölgesiydi.Çatık kaşlı bir adam bakışlarıyla döver gibi bakıyordu içeridekilere. Suskun geçen birkaç dakikadan sonra kapıdaki dev adam haykırdı:“Şafaak!”İki büklüm olup dev adamın karşısında el pençe divan durdu dayım.“Buyur baba.”“Ne iştir bu?”“Hangisi baba?”“Neyin nesidir ulan burası?”“Ka ka…” diye başladı. “Kahve,” diyecekti ki Gazipaşa’nın buyruğunu anımsayan dayım, “Kı.. Kı.. Kıraathane baba…” deyiverdi usulca.“Kıraathaneyse hani burada kıraat edilecek şeyler? Benim bildiğim kıraathanede gazete olur, kitap olur. Ben böyle bir şey göremiyorum ortalarda.”“Daha yeniyiz ya baba… Henüz getirttiremedik. Gelecek, hepsi de gelecek. Kamyoncu Hamey’e ısmarladım. Bekliyoruz. Hazreti Ali Cenkleri, Kerem ile Aslı, Köroğlu kitapları… Ali Dayı, Marko Paşa, Boşboğaz, Keloğlan, Karagöz gazeteleri…”“Peki, gazete kitap geldi diyelim, kim okuyacak onları?”“Buraya gelenleeer…”Daha da yükseldi dedemin sesi.“Ulan buraya gelen deyyuslardan hangisinin okuması var ki!”“Fayık ağam askerde okuma yazma öğreniyormuş ya. Sonra da terhis olunca köyümüzde eğitmenlik yapacakmış ya… Olmazsa buranın bir köşesini okul yapar. Okuma bilmeyenlere okuma öğretir.”“Okul açılacak olursa, okula yer bulmak bizim işimiz. Böyle kahve köşelerinde bir yandan oyun onayıp bir yandan okuma öğrenilmez. Eski köye yeni adet mi getireceksin ula! Kahve de neyin nesiymiş?“Sarıt’ın hocası oğluna kumarhane açtırmış!” mı dedirteceksiniz taşra köylülerine?”“Yok baba, ne kumarı. Çayına oynuyor bunlar oyunu.”“Bugün çayına oynayanlar yarın parasına puluna da oynarlar. Tarlasını tapanını basarlar kumara. Avradını basan bile olur. Bunlara sebep benim oğlum mu olacaktı rezil!. Kapanacak bu kahve!”“Öbür köylerde hep var ya baba…”“Var ya! Kahve açılan köylerdeki kendini adam sanan düzmece köylüler sabah uyanır uyanmaz kahvenin yolunu tutuyorlar. İşi güç umurlarında olmuyor artık.”“Kahveyi… Kıraathaneyi gündüzleri açamayız baba.”Dedemin son sözü kesindi.“Geceleri de açmayacaksın. Yarın buranın kapısına kara kilit vuracaksın! Anlaşıldı mı?”“Anlaşıldı baba.”Daha başkaca bir şey söylemeyip geri döndü, ayaklarını yere sertçe vura vura eve yollandı dev adam.Sen misin giden?Dayım:“Sizi babama bakmayın arkadaşlar,” diye konuştu. Onun öfkesi sabaha kalmaz yatışır.”Onca söz sanki kendilerine söylenmemişti. Kahvedeki her kafadan bir şey çıkmayı sürdürdü. Masaya vurulan kağıt şakırtıları tavana yansıdı.“Piştiii!..”“Dominooo!..”“Damaaa!..”Ertesi gün dedem kahvenin önünden geçti. İçeriden duyulan gülüşüklere kulak vererek öfkeyle başını salladı.Dedem o gece de geldi kahveye. İçerinin silme dolu olduğun gördü. Hiç sesini çıkartmadan geri dönüp gitti.Baş Şafak haklıydı galiba. Hoca babasının öfkesi geçmiş görünüyordu.Bir daha sonraki günün akşamında gelenler, Şafak dayımı kahvenin önündeki bir kayaya oturmuş, kara kara düşünür buldular.Kahvenin kapısı yerde bir seksen yatıyordu. Geceyi gündüze dönüştüren lüküs lambası yoktu. Masalar, sandalyeler paramparça edilmişti. Dayımın özene bezene yaptırdığı pencerenin cam kırıkları saçılmıştı her yana.Ya kahvenin iki emekçisi Kamil ile Hüsmen? Onlar neredeydi? Dedemin öfkeyle kahvenin altını üstüne getirmesi üzerine korkup tüymüş müydüler?Hamey’in kamyonunun gelmesini bile beklememiş, kendilerini dağa taşa mı vurmuşlardı?Köylüler süklüm büklüm evlerine döndüler. Her biri oyuncakları ellerinden alınmış çocuklarca keyifsizlerdi.Harabeye dönmüş olan kahvesinden son ayrılan Şafak dayım oldu. Eve varınca yatağa vurdu kendini. Her acıyı, kederi yatıştıran tek şey uyumaktı. Bu kadarını öğretmişti artık ona yaşam.Sabahleyin Fatma ninemin dürtmesiyle uyandı dayım. Yatağım onunkinin hemen yanında seriliydi. Onunla birlikte ben de uyandım.Fatma ninem, dayıma fısıltıyla:“Kalk hele Şafak…” diyordu. Ahırı cinler mi basmış, n’olmuş?”Uykulu uykulu konuştu dayım:“Ne cini ana! Cin de neymiş!”“Ne bileyim oğlum. İnekleri sağmak için ahıra giriyordum. İçeriden iniltiler duydum. Korktum sana geldim. Bak hele neyin nesidir bu iniltiler?”Dayım yaktığı gemici fenerini alıp ahıra gitti. Ben de peşindeyim.Ninem:“Sen geri dur hele yavrum,” dedi bana. “Cinler çarpmasın seni.”“Bben cini çarparım nine, korkmna sen,” dedim.Şafak dayım güldü bu sözüme.Gemici fenerinin ışığında görünen şuydu: Hayvan pisliklerinin üzerine uzanmış iki adam vardı. Elleri ayakları bağlıydı. İnleyip duruyorlardı.Anlamışsınızdır, dayımın kahvesinde çalışan Kamil ile Hüsmen’di bunlar.Dayım, bağlı oldukları ipleri çözdü onların. Ellerinden tutup hayada çıkartı. Oradaki hayvanları sulamak için hazırlanan kovalardaki suları başlarından aşağı boca etti.“Ne ediyorsun Şafak!” dedi ninem. “Sabahın ayazında donacak gariplerim.”“Bir şey olmaz,” cdedi dayım. “Katır gibi herif ikisi de. Mevsim yaz. Az sonra üstlerinde kurur giyitleri. Bunları inek pislikleri içinde kamyonuna almaz Hamey. Arınsınlar biraz.”Böyle söyledikten sonra ellerindeki, ayaklarındaki bağları çözüp önüne katarak harman yerine götürdü dayım onları. Neyse ki Hamey’in Mülk’ten kalkan kamyonu daha yeni görünmüştü öteden.Dayım iki elemanının ellerine birkaç lira sıkıştırdı. Yol paralarını da kamyoncuya peşin peşin ödedi. Hamey’in kamyonu bu iki çakma kahveciyi alarak kente doğru uzadı.O günden sonra Sarıt’ta kahvenin lafı bile edilmedi. SÜRECEK   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri