Hikaye eski. Bir gün ünlü bir kızımız çıkıp, “Dağdaki çobanın oyu benim oyumla eşit mi?” diye çıkışınca siyasilerde enerji yükseldi. Baş altılardan biri, “Çobanın oyu ile profesörün oyu bile eşit” türünden bir cevap verince inanır gibi olmuştuk ama şimdi gördük ki Kayacı kızımız haklıymış. Hatta az bile söylemiş. Ama tersten. İspatı Boğaziçi Üniversitesinin bahçesinde. Bırakın oy eşitliğini, cübbeli profesörlerin oy hakkı bile yok. Tepeden birileri “Sizi bu yönetecek” dedi mi bitti.
Bitti de, eeee, ne olacak ilk 100’e girme hikayesi? Kim sokacak üniversiteyi dünyanın en iyi ilk 100’üne? Yeni eklenen Hukuk Fakültesi mi? Oy hakkı bile verilmeyen hocalar mı? Rektör ve 2 yardımcısı mı? Yandaşlar oturup adam başı 30’ar yayın mı yapacak? “Size ne yönetimden, siz araştırmanıza bakın” deyince oluyor mu? “Değer”, “saygı”, “adam yerine konma” ne olacak?
Kimin umurunda. Tüm iyi şeylerde dünya sıralamasında sondan, tüm kötü işlerde tepeden 10’uncu olmamız kimi ilgilendiriyor? Bu sıralamalardaki yerimiz balon istatistiklerle değişiyor mu? “Değişti” dense bile kim inanıyor?
Ne oldu geleceğimizi değiştirecek Karadeniz gazı? Hani arkası geliyordu? Geliyor mu? Kaz Dağlarını altın şirketine verip kesilmedik ağaç bırakmayan muktedirlerin bakanı altın şirketi gidince kesilen bölgeyi ağaçlandıracakmış? İstemez kardeşim. Bu ağaç işine karışma yeter. Birinin babası eski bakan, diğerinin babası da eski bakan, bir diğerinin kayınbabası Reis. Ee memlekette adam kalmadı mı? Yoksa Sümerler’den kutsal kitaplara geçen “Babanın mesleğini yap” öğüdünü mü uyguluyorlar? “Kimsenin koltuğunda gözümüz yok ama bizim çocuklar ne olacak?” diye sorunca anarşist, terörist, münafık, vatan haini olan Hasan, Zeynep, Osman, Hacer, Cemal ne olacak? Çocuklar, babalarının işi olan işsizliğe devam mı?
Hani insanın ilk 5’e giremeyen inşaatçılara da, onların çocuklarına da acıyası, üzülesi geliyor. İlk 5’e giren inşaatçı neden ilk beşe giriyor? Kim seçti bu ilk beşi? Özellikleri ne? Birbirlerini tanıyorlar mı? Aldıkları milyar dolarları tek başlarına yiyebilecek kadar büyük boğazı anladık da devamındaki mide bu işi nasıl hazmediyor? Hazım ilacı mı alıyorlar? “Yeme” ile bitmeyecek tır dolusu parayı nerede saklıyorlar? Paranın başındaki bekçiden şüpheleniyorlar mı? Ona güveniyorlar mı? Güvenmek zorundalar mı? Sadece garantili geçiş ücreti ve affedilen vergi borçları, kira bedelleri kalabalık ailelerine yetiyor mu? Arkada görünmeyen ek(?) gelirleri mi var? Bu 5’in biri, belki de ikisi hatıralarını yazıyorlar mı? 25, 30 yıl sonra bugünkülere emrihak vaki olduğunda bu anıları okuyan birileri, yüzüne tükürecek birilerini bulabilecekler mi acaba?
Neyse ki soruları muhatap alan CİMER var. Galiba zorla da olsa doğru cevapları vermek zorunda kalıyorlar. Meğer 5 ünlü betoncuya verilen otoyol ihalelerinin kadayıflı kısmı garantili geçiş ücretleri, kadayıfın üzerindeki kaymak da otoyol boyunca yol kenarlarındaki benzin istasyonu, alış veriş merkezi gibi tesislerin kirasıymış. Hem de 2036’ya kadar. 15 sene daha.
Sonra?
Dağdaki çoban ne olacak? Sayın Bulu ne olacak? Çoban profesör olunca, profesör ne olacak? Kimin oyu kime yazılacak? Kara keçiyi kim güdecek. Koca Kangal, Malaklı, Kafkas, Azman Akbaş buna ne diyecek?