Mevsim icabı bağrışan kedilerin gürültüsüyle uyandım. Erkek kediler ortalıkta gözükmeyen, belki de hiç olmayacak dişi kedi için kavgaya tutuşmaya hazırlanıyorlardı. Kaskatı kesilmiş vücutlarıyla ve ilk hareket edenin kaybedeceği bilinciyle öylece duruyorlardı. Hava henüz aydınlanıyordu. Neredeyse yatak odama giren dallarıyla 30 yıllık dostum çam ağacına günaydın dedim. Sulu karın taneleri açık penceremden yüzüme çarpıyordu. Güzel havanın bol oksijenini ciğerlerime çekip 36 yıldır özenle sakladığım ve çok ender kullandığım cübbemi dolaptan çıkartıp yatağın üzerine serdim. Bir süre bakıştık. Bunca yıldır iliklenmediği, hatta ellerimle bile örtünmeyi, kapanmayı kabul etmeyip hocalık onurumu koruduğu için, minnet dolu bakışlarımla üzerine doladığım atkıyı düzelttim.Zor günlerden geçiyorduk. Daha önce de benzer günler yaşamıştık. 12 Eylül sonrası nice askeri merasimlere, hizaya getirme seminerlerine, paşaların fırça seanslarına zorunlu olarak birlikte katılmıştık ama, o, hep içindeki beni korumuş, ben de onu ve temsil ettiği değerleri hiç ezdirmemiştim. Daha geçen akşam cübbe düşmanlarının bağırışları kulaklarımda çınlıyordu. O da duymuştu bağırışları, diğer cübbelerin başına gelenleri. “Aldırma” dedi, “Cübbeye, bilime, adalete saldıran niceleri tarih sahnesinden geldi, geçti. İnsanlık ve cübbe her zaman galip geldi. Bana saygı duyan insanların belki sesi değil ama sayısı her zaman daha fazlaydı, güçlüydü. Cehalet üzerimizde tepindi, hırs rengimizi karaladı, kıskançlık yüzünden nice arkadaşımız ‘Fahri’ numarasıyla ne zibidilerin, kralların, prenslerin, dolar milyarderlerinin sırtına geçmek zorunda kaldı. Ne çok arkadaşımız coplandı. Ne çok arkadaşımız yerlerde sürüklendi, postallarla ezildi, hapse tıkıldı, üniversitelerden atıldı. Ne çok arkadaşımız cübbeden ibaret hoca bozuntularının sırtında yıllarını geçirmek zorunda kaldı. Ama ne çok arkadaşımız da cübbeden büyük hocaların sırtında onur abidesi oldu. Üzülme. Bu günler de geçer. Ne krallar, katiller, saldırganlar, hırsızlar geldi geçti insanlık tarihinden cübbe tepeleyerek. Ne canlılar bağırdı arkamızdan karanlık kafalarındaki anlamı yükleyerek rengimize. Ben yerlerde sürüklendiğimize değil de, cübbeleri ve temsil ettiği kutsal adaleti, bilimi yerlerde sürükleyen toplumların ödeyeceği bedele, çekecekleri eziyetlere, yoksulluğa üzülüyorum.” Yılların sırtına yüklediği sorumluluğu onurla yerine getirmenin verdiği dik duruşu, yıpranmış, yorulmuş ama yılmamış atkısıyla “Biz nice gericiyle, nice iş birlikçiyle kavga ettik. Ne iftiralar atıldı üzerimize. Ne tosuncuklar saldırdı neye saldırdığını bilmeden, bir emir ile.” diyerek, “Ben hazırım” diyordu sanki “Mücadeleye”.
Cübbe
.