Çin malı kullanacağımızdan bizim sarımsağımızın hükmü yoktur “Kayıp” deyince aklıma hep Sait Faik Abasıyanık gelir. Biliyorsunuz çağdaş öykücülüğümüzün babasıdır Sait Faik.Neden “kayıp” deyince aklıma Sait Faik gelir? Onun tek romanı “Kayıp Aranıyordur” da onun için. Bu önemli eseri 60 yıl önce büyük keyifler duyarak okumuştum…Kimileri Sait Faik’in tek romanının “Medar-ı Maişet Motoru” olduğunu söyler ama yanılırlar. Kapsamlı bir öyküdür Medar-ı Maişet. Roman olan “Kayıp Aranıyor”dur.Nazım’ın “Yaşamak Güzel Şey be Kardeşim” romanındaki ince tadı bulursunuz bu romanda da.Romanla öykü arasında önemli ayırımlar vardır. Öykü yaşamın bir parçasını anlatır. Roman ise bütün yaşamı… Öykü özet, roman ayrıntı sanatıdır.Sait Faik sözcüklerin kökenine pek aldırmazdı. Ama yine de kelime hazinesinde Türkçe kökenli sözcükler ağırlıktaydı. Onun o güzelim öykülerinden nasıl tat alırdık yoksa.“Kayıp” Farsça bir sözcüktür. Bunun Arapçası “zayi”dir. Ben yazılarımda ikisini de kullanmam. Benim seçeneğim aynı anlama gelen “yitik”tir. Türkçe gibi güzeli, kolayı, yanıltmayanı var mı?Eğer küçük ses uyumunu, büyük ses uyumunu biliyorsanız, sözcükleri kullanımda sırtınız yere gelmez. Yazımız derse dönüştü. Şimdi bunları da açıklamak gerek ama uzadı. Onu da başka bir yazımızda ele alırız.İnsanımız kimliğini ya da benzeri şeylerini yitirdiğinde gazeteye yitik ilanı verir. İlerde doğacak sorumluluktan kurtulmak için…***Sait Faik Adapazarlı’dır. Öbür adıyla Sakarya olan bu ilimizin özel bir yeri vardır bende. Sevda meseleleri. Fazla kurcalamayalım.Öykücülüğümüzün babası, yaşamını yitirdiğinde, bunun haberi ulusal basında sayfanın en altında beş santimlik yerde, tek sütunla yayınlanmıştı. Haberi okuyunca ağlamıştım.Ağlanacak bir şey daha var. Usta öykücümüz, öykücülüğümüzün yüz akı Sait Faik bile ilk yapıtlarını anasından, babasından aldığı paralarla bastırmış. Çok acı…Ben ne yazacaktım, nereden nereye geldim.Her derde devadır,” derler ya sarımsak için. Ben de bu devalardan nasibimi almak için sık sık sarımsak kullanırım.Bu amaçla girdiğim bakkalımdan sarımsak almaya kalktım. Şık bir ambalaj içinde sunulan Çin sarımsağını uzattı bana bakkalım.Yerli malı varken öldürseniz yabancı malına para vermem.Neden? Çünkü yabancı malına verdiğim her liranın günü gelince bize kurşun olarak döneceğine inanırım.Ülkem sarımsak ülkesidir. Benim köyüm Sarıt’da sarımsağın iyisi üretilirdi. Çiftçimiz tarımdan soğutulunca bu güzel taam ekilip biçilmez oldu.Sarımsağı en ünlü olan ilimiz Kastamonu’dur. Orada Sarımsak Festivali bile yapılır her yıl.Kastamonu’nun sarımsağını yediğiniz yedi mahalle öteden anlaşılır. Kokusu dalga dalga yayılır da ondan. Olsun… Hiç değilse her derde deva ya. Katlanırız. Ağzımızın kokusunu çekmeye katlansın sevenlerimiz de.O burun kıvırtan kokuyu bile özlettiler bize.Bir çok tarım ürünlerimizde olduğu gibi bu ulusal üretimimizin de köküne kibrit suyu mu sıkıldı?Sam amca, sizin çiftçiniz zahmet edip yorulmasın. Benimi çiftçim eker, biçer sise de satar mı dedi? Çinliler bu kez Sam amcadan daha tez mi tuttular ellerini?Olur mu olur… Zira uzun zamandan beri ortalarda göründüğü yok güzelim sarımsağımızın. O da kayıplara karışanlardan oldu.“Ülkemizde üretilip dünyaya ihraç edilen sarımsağımızı yitirdik. Artık Çini malı sarımsak kullanacağımızdan, bizimkinin hükmü yoktur,” diye Yeni Çizgiye bir ilan mı versek acaba?
Çin malı kullanacağımızdan bizim sarımsağımızın hükmü yoktur
.