Düşer yollara.
Arar insan durmaz, çıkar dağlara taşlara, düşe kalka..
Ne aradığını bilmez.
Ne istediğini bilmez.
Kendini tanımadan.
Gözünün önündekine kör,
Gözünün önündekine sağır, dilsiz..
Bilmez ki en parlak elmas senin içinde.
Kalk bir aynaya bak;
-içini gör, yüzeyselliği, ezberini, kalıplarını, at gözlüklerini, maskeni, kendini kandırdığın yalanlarını bırak.
Kendi benliğinin karanlık derinlerine in usulca. Ona bir kulak ver..
Yıllardır haykırıp duruyor.
Rutubetli odalarda saklanmış minik bir çocuk.
Naftalin kokulu hayallerini sarıp sarmalamış sandıklara,
Korkmuş biraz, yağmurda ıslanmış ürkek bir kuş gibi, ertelemiş kalbinin isteklerini,
Gamzesine biriken gözyaşlarından serçeler kısmetini alır gibi kana kana içmiş tuzlu suyu,
Ne acı damda yatarken çoban yıldızına sırlarını derdini döküp saçmak,
Avara kediler gibi boncuktan yapma kasap kapılarında sürtünmekti hayat,
Kan ve et kokusu en gerçek yalandı işte hayata dair,
O zamanlar en büyük mutluluktu sobanın üzerinde pişen yağda yumurta yemek.
Dumansız Ateşin tadını babadan yediği tokatla tanımış,
Şefkati komşu elindeki bir tas çorbada aramış,
Küçük bedenine vicdanı anasının, düştüğü zaman haykırarak kaldırdığında öğrenmiş,
Paylaşmayı ağzındaki cikleti kardeşine verirken bellemiş..
Anasının aldığı naylon pabuçlarla bayramın geldiğini anlamış.
Kader kalbinin hesabını sorar hayattan sadece ilahi adaleti sabır ve dua ile beklediğinde işte asıl olan seni bulursun o zaman...
Bazı şeyler hep yarım kalacak..