BirTekSen için
Sanat okulunu yeni bitirmiş, büyük bir tekstil fabrikasında makine revizyon usta yardımcısı olarak işe başlamıştı. Revizyonculuk ayrıcalıklı bir işti. Vardiya yoktu. Tıpkı memurlar gibi sabah 8 akşam 5 çalışıyordu. Maaşı da diğer işçilerle kıyaslandığında yeni mezun için iyi sayılırdı. Eyüp Usta’nın takımına vermişlerdi. Eyüp Usta’ya yaşından ve bilgisinden dolayı herkes saygı duyardı. Bir sabah sonrası tuvalette üstüpüden yapılma şilte üzerinde kaçamak sigarasını tüttürürken yanına kalın bıyıklı biri yanaştı.
-Bizim sendikaya yazıyoruz seni. İşçinin, emekçinin emeğini sömürenlere karşı vereceğimiz mücadelede desteğini istiyoruz. Onlar patronun yanındalar. İşçinin hakkını satarlar.
“Tamam” dedi, onların kim olduğunu bilemeden.
Ertesi gün ince ve kısık sesli başka bir tanımadığı sokuldu yanına. Bir de bir başkasıyla beraber. “Bunlar herhalde onlar” diye düşündü. Onlardan biri kısık sesle fısıldadı.
-Sen imanlı birine benziyorsun. Bizim sendikaya üye olacaksın inşallah. Solcular seni kandırmasın. Yarın yanıma gel, formları doldur.
“Tamam” dedi kime ne dediğini düşünmeden.
Sabah fabrika kapısında kalın bıyıklıyla, kısık sesliyi gördü. Görmezden gelip, saat kartını mekanik makineye basıp içeriye süzülecekken aklına bir soru takıldı.
Neydi solcu bıyıklıyla, kısık seslinin farkı? Solcu bıyıklıyla, kısık sesli yıllardır çalıştıkları bu fabrikada. 50’sini çoktan geçmiş olmasına rağmen çocuklarını okutabilmek için halen çalışmak zorunda kalan, işini düşük maaşlı genç yardımcısına kaptırmamak için revizyonu bitmiş makinelerin eksantrik ayarlarını gizlice yapan Eyüp Usta için ne yapmışlardı bugüne kadar? Bir gün olsun patronun karşısına dikilip haftada 5 gün, günde 7 saat, insanca maaş diyebilmişler miydi? Ne farkı vardı kalın bıyıklıyla, ince seslinin bir gün olsun “İndiriyoruz şalterleri” diyemedikten sonra?
Yıllar sonra tanıdı hakkını arayanları, jandarmaya direnenleri, kendisiyle aç, kendisiyle tok yatanları.
Ne kalın bıyıklıydılar, ne ince sesliydiler. Tam onun gibiydiler.