Kilis genel olarak her ne kadar Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kalırsa, ya da kitaplarda gösterilse de; aslında pek de öyle değildir. Başta iklim olarak az da olsa Musabeyli ilçesi ile Kilis Merkez ilçe farklı olur. Deprem haritalarına bakıldığında; İslahiye ve komşu il olan Gaziantep depremden etkilenen bölgelerden olmasına rağmen; Kilis en son etkilenecek bölgelerden biridir. İklim olarak kışları Gaziantep; Kilis’ten daha soğuk ve yazları ise daha sıcaktır. Ekonomisi ise yok denecek kadar azdır. En önemli gelir kaynağı olan zeytinyağı; günümüz fiyatları ile 7 ila 13 tl. arasın da değişiyor. Keza üzümde ondan geri kalır yanı yok. Yaş üzüm 2018 yılında yeterli ürün olmamasına rağmen 0.75 – 0.85 krş. gibi bir fiyatla satıldı. Maliyet girdileri ise bayağı yükseldi. Günümüz hesabı ile bir dönüm denen 1000m2 alan 50tl. gibi ücretle sürülüyor, bir seferliğine. Gübre geçen yılın üç katına çıkmışken, zeytinyağı fiyatlarında % 50 düşüş var.
Şu andaki tek gelir kaynağımız; kamu çalışanları, İş-Kur çalışanları, öğrenci harcamalarıdır. Hemen, hemen başka girdi yoktur. Daha önceleri ise yani Tekel Suma fabrikasının olduğu dönemlerde bağcılık bayağı gelirli bir işti. Ortalama 1000 omça bağı olan bir çiftçi ailesi işçiliğini kendisi yaparsa idi; kimseye muhtaç olmadan geçimini fevkalede sağlardı. Hatta her yıl kendi çapında bir arttırmada olurdu. Günümüzde ise Serbest Piyasa Ekonomisi adı altında üretici hiçbir şey kazanmamakta, emeği bile eline geçmemektedir. Ekili ve bakılı araziler ise; “ el arı, düşman körü “ denilen “ utanma belası” sürülüp tımar edilmektedir. Birçoğu da bakılmamakta ve bor olarak durmaktadır.
Kilis’in en şatafatlı dönemi ise 1960 – 1980 yıllarıdır. O dönemlerde hem ürünü para etmiş, hem de elektronik ve hediyelik eşya kaçakçılığı zirve yapmıştı. Günü birlik Türkiye’nin her tarafından kaçak eşya almaya gelenlerle dolup taşardı. Bu arada el sanatlarından olan Fantezi Yorganlar, deri yemeniler, sabun, zeytinyağı, Kilis Karası Üzüm, domates, biber salçası, sucuk, üzüm pekmezi, uzak doğudan gelen baharatlarında merkezi Kilis idi. Herkesin evine azdan çoktan bir şekilde para girerdi. Gelen kafileler her ne kadar turistik eşya alıyorlarsa da; yerli ürünler dediğimiz; kuru seçilmiş veya mevsimine göre Kiliskarası üzüm, üzüm pekmezi, çeşitli sebze kurutmaları, Kilis il dışına çıkanlar ise hala; Kilis üretimi peynir, kaymak,basma yoğurt,tarhana,zeytinyağı, basma(tane) zeytin, yeşil zeytin,çeşitli doğal ve aromatik sabunlar,bulgur,yemeklik simit, dolmalık kurutmalar, sebze kurutmaları olan bamya, domates kurutması ( çarpana), kabak, fasulye,patlıcan(balcan), nane, zahter( kekik), peryavşan, …v.b gibi ürünleri Kilis’ten bir şekilde temin ederler. Başka yerin ürünlerini yiyemezler. Damak tatları götürmez, hap yerli Kilis ürünlerini tercih ederler sağ olsunlar.
O dönemde işe başlayan ve yerli ürün satan birçok firmanın ürünleri ulusal ve uluslar arası AVM’ler de yerlerini almışlardır. Hala da o günlerden güven verdikleri müşterilerinin kanalıyla; birçokları hakkın rahmetine kavuşmalarına rağmen, geride bıraktıkları eşleri, çocukları ve dostları kanalıyla dostlukları ve ticaretleri devam etmektedirler.
Kilis’in en önemli el sanatlarından olan yorgancılık zirve yapan mesleklerden biri idi. O dönemde yorgancıların piri sayılabilecek yorgancı ustalarından olan Kadir Yorgancı, Kasım Çakmak, Akif Akkaya …v.b. ustaların yanına torpil ile, ilkokulu bitiren yada bitirmeyen her çocuğu bu yorgancı ustalarının yanına çırak olarak vermeye çalışırlardı. Bu ustaların yanına gidenler, ustalar ve kalfalar tarafından dövülür, azarlanılır ve ustanın evininde getir götür işleri yaptırılırsa hoş karşılanmalıdır. Eğer babası ve annesi tarafından; bu tip olaylara konu olan çocuk hakkında ustadan hesap sorulursa, o çocuk başka hiçbir yorgancının yanında çalışamazdı. Yani günümüz anlayışı ile fişlenir; hiçbir yorgancı yanında iş bulamazdı.
Yorgancılar; o günlerde, yani, 1970 ve 1980 yılları arasında, iş bolluğunda 12-13 yaşlarında parça başı olur ve para kazanırlardı. Tabii babalarının, analarının ve büyüklerinin yanında çok kıymetli olurlar; neden? Çünkü yetişkin biri ile aynı parayı alıyorlardı.
Parça başı yorgan diken 12 – 13 bilemedin 14 yaşındaki çocuk 19 – 20 yaşlarındaki gençlerle aynı davranışı yapmaya çalışırlar, ancak; nede olsa çocuklardır, yinede çocukluklarını yaşamaya çalışırlardı. Bazı çalışmayı pek sevmeyen babalar hemen 15 – 16 yaşındaki oğlana bir dükkan, açar, ruhsatını da üzerine çıkarırdı. Dükkana bir iki çırak ve kalfa alarak çalışmaya başlarlar ve para kazanırlardı. Genç-çocuk kalfanın siğara içmesi, kahveye gitmesi …v.b. hoş olmayan alışkanlıklar edinmesi hoş görülmese bile, ses çıkarılmaz, üzerinde pek durulmazdı. 15 – 16 yaşındaki yorgancı çırak ve kalfaların birçoğu, o yaşlarda siğara tiryakisi oldukları gibi içki bile içiyorlardı. Ha keza birçokları; gece alemleri ile tanışmışlardı. Dedim ya para kazanıyorlardı.
Kilis’e her gelen turist kafilesi; kaçak bilumum eşya alırken, aldığı eşyaları sitir edecek veya saklayacak çeşitli ürünlere de ihtiyaç duyuyordu. İşte bu eşyaların başında yorgan geliyordu. Ustalarımızın da ellerine sağlık, çok güzel ve cezp edici yapıyorlardı. Renk, renk, çeşitli motif, figür, sembol ile süslüyorlardı. Genç kızların, değişmez çeyiz eşyalarından biri olmuştu. Daha sonraları kaçakçılık bitip de gelen gidenler kesildiğinden; sektörde yeni çıkış yolları aradılar ve buldular da. ( Sürecek