FEVZİ GÜNENÇÜzerlikçi Hafız’ı nüfus kağıdı eskimeyenler anımsayamazlar. Gaziantep’in güzel kokuşlu, nesli tükenmiş sarı güllerinden biriydi o.Nasıl olsa görmüyor gözleri, diye onun yanında en utangaç kadınlar bile şıkıdım şıkıdım oynayabilirlerdi.İşi az buz değildi Hafız’ın. Üzerliğin yanı sıra yumurta satardı, o görmeyen gözlerine karşın kuyudan kova çıkartırdı.Dul hanımlar gırgırına romatizmalarının azdığını söyleyip kendilerine masaj yapasını isterdi. Ama o, bu işe yanaşmazdı.Ağzı bozuk biri değildi. Kendisini fena halde öfkelendirenlere bile yaptığı küfür:“Adamoğlu adam!”dı. Artık anlayan anlasındı, adamın ne menem bir yaratık olduğunu.Kimi zaman Hafızın: “Guyudan kuva çıhardırım haaa!” sesini duyar duymaz, kendisine takılmak için evlerine çağırırdı kadınlar:“Hafız! Gel hele, bizim kova yine kuyuya düştü.Kadınlarla bir arada olmak çok mutlu ederdi onu. İnansa da inanmasa da erinmezdi kuyuya inmeye. İner, bakar; kuyuda koca-mova yok.“Vay sizi gibi Havva kızı Havvalar!” diye homurdanarak kuyudan çıkardı.Gönlünü almak içinse, çağıran kadınlar önüne şire sofrası sererlerdi onun. Artık kısmette ne varsa: Fıstıklı üzüm suyu sucuğu, bunun cevizlisi, içi toz şeker, ezilmiş ceviz karışımıyla donatılmış muska, tatlı tarhana. bastık…Kimi zaman da yine yarenlik olsun diye önüne sadece dilme “sürerdi” kadınlar onun.Dilme, şıra kazanının dilinde kalan artıkla yapılıp kurutulmuş, makbul sayılmayan bir ikramcalıktı.İkramı ağzına götürür götürmez Hafız küfürü basardı kadınlara:“Sizi gidinin Havva kızı Havva’lar sizi! Gişiniz size geceleri ardını dönüp uyumaya başladı gene herhal…” Kadınlar gülüşerek asıl ikramı sürerlerdi bu kez onun önüne.İlginç bir yumurta satış biçimi vardı Hafız’ın. Bir elinde içi samanlarla dolu sepetçiğe gömülü yumurtalar olmak üzere öbür elindeki bastonunu kaldırımlara vura vura yol alırken şöyle bağırırdı.“Teze köy yumurtası bunnaaar! Kaynamışı eyi olur! Yağda pişirilip yimesi daha eyi olur! Bir tenesi beş guruş, iki tenesi on guruş, üç tenesi on beş kuruş, beş tenesi yiymibeş guruş, on tenesi bi lira! Uzayıp giderdi bu fiyat listesi.Hafız’ın pazar alanlarının başında Bakırcılar Çarşısı gelirdi. Özellikle de üzerlik sattığı günlerde buradan geçmeyi savsaklamazdı.Üzerliği öylesine yüksek sesle bağırarak satardı ki, bakırcıların bakır kap kacağa vurarak onları şekillendirdikleri çekiç seslerini bile bastırırdı.Üzerlikçi Hafız:“Üzerlik haaa! Nazara eyi geliy! Tütsüsü düşmanın genzini deliy!... Bi şapşaa 25 guruşaaa!..”Bakırcı esnafı ona takılarak küfür etmesini sağlamaya çalışırdı. Ama istedikleri küfrü bir türlü duyamazlardı.İçlerinden biri: “Bööön, ne satıyn yorum Hafız?” diye sorar.Onun: “Ananın örekesini satıym… Barırken söyledik ya döyyüs!” demesini beklerlerdi ama o ağzını bozmaz, “Ya sabır” çektikten sonra,“Üzerlik…” diye homurdanırdı. Üzerlik satııym ulan, adam oğlu adam, üzerlik!”Esnaf bir gün aralarında anlaşır. Üzerlikçi Hafız öteden görünür görünmez herkes bakır dövmeyi bırakacak, seslerini de çıkartmayacak.Hafız bağırarak girer Çarşının başından. Kulak verir, her zamanki ses ortalarda yok. “Ula bugün bazar mı yoksa?” diye geçirir akından. Yok canım Pazar dündü. Bugün bazarertesi. Eee, bu adam oglu adamlardan neen heç ses çıkmey?Çarşıda bir boy gider, geri döner gelir. Yine ses sada yok.“Acep esnaf sahresi miydi böön? Yok canım, esnaf sahresi olsa beni çarmazlık etmezlerdi.”Üzerikçi Hafız “Üzerik ha!” diye bağıra bağıra birkaç kez yineler Bakırcılar Çarşısı turunu. İşin içinde bir “adam oğlu adam”lık olduğunu anlamıştır artık. Bu kez az bir şey ağırlaştırarak küfrü basar:“Neen sesinizi çıkartmıysınız ulan adam oğlu adamlar! Size eşşek deyip zavallı eşşekleri mi gücendireyim şimdi? Çıhın ortaya rerdeyseniz?”Bakırcılar artık dayanamayıp makaraları koyverirler.Kimileri demli gözüyle bakardı ona ama akıllının da akıllısıydı o. Gençlik yıllarımda birkaç kez konuşmuşluğumuz oldu kendisiyle. Hitler’i hiç sevmezdi. “İnsan kasabı o” derdi. Bugün yaşasaydı kimlere “Adam oğlu adam seni!” diyerek o zarif küfürlerinden birini yollardı sizce?Işıklar içinde uyusun.
Bir Üzerlikçi Hafız vardı
.