BAY ŞAFAK ÖYKÜLERİ: İKİNCİ BÖLÜM-7

.

“Bir akü kaç lira siz bilir misiniz?”Nuh derdi de peygamber demezdi Memo kiya. Radyonun kulağını kıvırdı mı bir daha da açmazdı. Ta ki erkesi akşama kadar.Bu kez yalvaran olmadı. “Bir türkü daha dinleyek diyen çıkmadı. Olsa yanıtı hazırdı kiyanın.“Bay Şafak’ın kulak çalgısı var artık. Doyanaca dinleyin onu.”Gösteri sırası dayıma gelmiştir. Kara kaplı kutuyu özenle açtı. Köylüler kutuda ne var ne yok, görebilmek için nerdeyse içine düşeceklerdi kulak çalgısının.Kutunun karnındaki cepten kara renkli, yuvarlak bir şey çıkarttı dayım. Aynı tepsiye benziyordu. Ama bu tepsinin kenarları yoktu.Gözünüzün önüne bir cercer tekerleği getirin; öyle bir şeydi işte dayımın çıkardığı. Ama bunun de kenarları tırtırlı değildi.“Bunun adına pilak derler…” diye konuşurken, başka cepten kara tahta silgisi gibi bir şey çıkarttı dayım. Bu şey kırmızı kadifeyle kaplıydı.Plak kutunun ortasına terleştirildi. Sonra da bir kol çıktı otaya. Kolu kutunun dışındaki bir yuvaya yerleştirdi. Çevirmeye başladı.Bunu yaparken bir yandan da anlatıyordu dayım.“Bu kol, kulak çalgısının içindeki yayları sıkıştırmaya yarar. Yay gevşedikçe plak dönmeye başlar. Plağın üstüne, ucunda iğne bulunan kolu yavaşça bırakırsınız, çalgılar çalınmaya, türküler söylenmeye başlar.”Köylü, bir sihirbaz gösterisi izler gibi büyülenmişti. Odada çıt çıkmıyordu. Derken kulak çalgısından bir tıngırtıdır duyulmaya başladı.Köylüler bu tıngırtıyı tanıyordu..“Yurttan seslerin bir türküsü bu” dedi içlerinden biri.Dayım keyifle gülümsedi.“İyi bildin…” dedi.Biraz sonra Neriman Altındağ Sözeri’nin yanık sesi eşlik etmeye başladı o tıngırtıya.“Yeşil ördek gibi daldım göllereSen düşürdün beni, halden hallere.”Şimdi köyün odadaki bütün adamları hülyalara dalmıştı.“Ah be, canına yandığımın yoksulluğu! Hiç değilse bir kulak çalgısı alacak denli varsıl olabilseydim..”Türkü bitti. Dayım plağın arka yüzünü çevirdi. Şimdi de başka bir türkü söylüyordu Neriman Altındağ.“İndim havuz başına, bir kız çıktı karşımaSevda nedir bilmezdim, bu da geldi başıma…”Radyonun pabucu dama atılmıştı. Artık köylüler her gece kulak çalgısından türküler dinlemek için buluşuyordu Memo kiyanın odasında.Bu keyifli iş, köydeki bir düğüne kadar sürdü.O güne kadar düğünler davul zurna eşliğinde yapılırdı.Bu kez evlenenler yoksul aile çocuklarıydı. O yüzden davul zurna çalan abdalları çağırtamadılar. Bunun yerine kulaç algısından türküler, oyun havaları çalınacaktı.Ancak bir sorun vardı. Kendi aralarında yapılacak kına gecesi vb. eğlencelerde kulak çalgısını Şafak dayımın çalmasını istemedi kadınlar.Aralarında bir erkek olunca kurtlarını yeterince dökemezlerdi.Kulak çalgısını kullanacak bir gönüllü bayan gerekliydi. Bu işi ise hiç gönüllü çıkmadı. Sonunda kendini ortaya atan Gülüş teyzem oldu.“Ben çalarım kulak çalgısını,” dedi.Herkes sevindi ama doğrusu Şafak dayım sevinemedi.“Bu sakar karı içine eder benim kulak çalgımın” diye kaygılanıyordu.Sonunda Gülüş teyzemin dayımdan kurs görmesine karar verildi. Kurs bir hafta sürdü. Hiçbir konuda başarılı olamayan Gülüş teyzem bu alanda sınavı başarıyla verdi.Kulak çalgısı onun elinde bir oyuncaktı artık. Aleti gözü kapalı bile kullanabiliyordu. Bunun üzerine dayımın kaygıları dağıldı. Kulak çalgısı düğün günü törenle teslim edildi teyzemize.Düğünün sona ereceği üçüncü günün akşamında geri sahibine teslim edilecekti kulak çalgısı.Gerçekten de ustaca kullandı Gülüş Hanım bu aleti. Davullu zurnalı düğünlerden daha şen oldu kulak çalgılı düğün.Pek çok Sarıtlı, kendi çocuklarının düğününde de davul zurna yerine kulak çalgısı kullanmaya şimdiden niyetlendi.Düğün üç gün üç gece sürdü. Düğünün son gününde kulak çalgısını teslim almaya Gülüş teyzemgile geldi Şafak dayım. Ne var ki evin kapısı kapalıydı.Dayım aradı, taradı Gülüş hanımı köyün hiçbir yerinde bulamadı. Sanki yer yarılmış, kulak çalgısını kucağına alan Gülüş teyzem de yerin yedi kat dibine girmişti.O geceyi büyük kaygılar içinde geçirdi dayım. Ertesi sabah erkenden Gülüş hanımın kapısına dayandı. Kapıya vurdu, yumrukladı, tekmeledi ama çıt karşılık alamadı.Bunun üzerine iyice öfkelenen dayım bir omuzda yere serdi üvey teyzemizin kapısını.Aaa! Gülüş hanım içerideydi. Parça-pinçik ettiği kulak çalgısının başına oturmuş:“Nereye gitti bu çalgıları çalan küçük adamlar!”“Nereye gitti bu türküyü söyleyen küçük kadınlar!” diye söylenip duruyordu.Şafak dayımın misgilim kulak çalgısı, onu köye alıp getirdiği gün yaptığı bir şakanın kurbanı olmuştu.“Nasıl oluyor da bu sesler çıkabiliyor bu kutunun içinden Şafak?” diye sormuştu Memo enişte.Şafak dayım da şakacıktan:“Bunun içinde minik minik adamlar var. Her her şeyi onlar yapıyorlar,” diye karşılık vermişti.Gülüşmüşlerdi.Ah meraklı Gülüş teyze. Bu konuşuğun olduğu sırada odanın penceresinden içeriye bakıyor olmasaydın…Konuşulanlara kulak verip, kafana bir güzel yerleştirmeseydin o küçük adamları...Şakadan birazcık da sen anlasaydın ne olurdu!.. SÜRECEK

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri