Gelişi güzel her vatandaş özgürlükten bahseder. Nedir bu özgürlük; neye göre, kime göre özgür yaşarız. Neleri kimler için ne uğruna kısıtlarız ya da kısıtlamak zorunda kalırız. Bilinçlimidir yaptığımız bu davranışlar yoksa sadece bir alışkanlıktan mı ibarettir.Aslında özgürlük kelimesini tam anlamıyla bütünüyle anlatmak mümkün olmamakla beraber. Terimsel kavrama bakıldığı taktirde; sınırsızlık, hür yaşamak denebilir. Elbette bunun bir hukuki ahlaki saygı gibi değerleri de beraberinde getirdiğini bilmemiz gerekiyor. Yani her şeyde olduğu gibi, bunda da dengeyi sağlamak teraziyi eşitlemek mühim mesele.Basın da özgürlük denen bir kavram girdi hayatıma yaklaşık sekiz ay önce. Evvelinde çokça dikkatimi çekmezdi ama bu aralar yakından ilgi duymaya başladım.Basın özgürlüğü denen şey olaylar hakkında objektif ve tarafsız bir şekilde; vatandaşları aydınlatmak, çeşitli konularda kamuoyunu bilinçlendirmek yeri geldiğinde uyarmak, eleştirmek, içinde bulunduğu hayatın sorunlarını ele almak ve paylaşmaktır.Yeni Çizgi Gazetesinin, beni ekibine katarak fikirlerimi sere serpe dile getirmemi sağladığı için eski duayen gazetecilerden Bekir Şahin’e öncelikle teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bu harika serüvenin içerisine girdiğim günden itibaren bazı şeyleri daha bilinçli şekilde irdelemeye başladım.Görüyorum ki Türkiye’de basın özgürlüğü halen istenen özgürlüğe erişememiş. Gerek yerel basın, gerekse yerel ve ulusal televizyon ve radyo gibi basın kuruluşlarını yakın mercek altına alıp gözlem yaptığımda ortaya çıkan sonuç üzücü.Köşe yazarlarından tutunda, halkı bilinçlendirmek adına görev yapan tüm vatandaşların hala kısıtlı olduğu, kullanmaması gereken kelimeler cümleler tartışmaya, beyin fırtınasına kapalı o kadar sansürlenmiş konu başlıkları var ki. Hem de bu kısıtlanan konu başlıkları tam da vatandaşların bilinçlenmesi gereken yakından ilgilendiren konular olsa dahi susmak, yazmamak durumunda kalıyor.Ha! Yazarsa eğer kıyısında köşesinde imalar yaparak, hani atalarımızın bir lafı vardır, “aba altından sopa göstermek” buna benzer yollara başvurarak yapılan konuşma ve yazılara her seferinde şahit oluyorum. Bu mesleği icra eden insanların, yazarken sayısızca silip tekrar yazdığını, konuşurken milyon kez düşünüp konuştuğuna eminim mesleğinden men edilmemek ve kişiliği zedelenmemesi için mecburi yaptığı bir davranış. Bu da bence Türkiye’mizdeki tüm yazar okurların bu işi meslek haline getirmiş insanların teşbih yani benzetme sanatında ustalaştıklarını gösteriyor.İnsanlar bana kızabilir ama bu gerçekten kimse kaçamaz, Türkiye’de kitap, dergi, gazete, kendini ülkesinin gidişatı gelecekte bizi neler beklediğini okumayan ilgilenmeyen bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi sürü psikolojisinde yaşan büyük bir kesim var, elbette vatandaşlarımızın tamamı böyle asla demiyorum.Lakin vatandaşların çoğunluğu bu şekilde bilinçsiz olduğu müddetçe basın özgürlüğünün yavaş yavaş esarete doğru ilerlediğinin farkında dahi olmayacak.Bu çok vahim bir durum…
Basın Özgürlüğü Esarette
.