2015 yılı Kürtlerin ilk kez bir parti olarak barajı geçip meclise girdikleri yıl oldu. Üstelik biri normal diğeri ise erken seçim... Bunlardan 7 Haziran Genel seçiminde kazanılan zaferin; HDP (Halkların Demokratik Partisi) üst düzey yöneticilerinin başarılı teoriler geliştirip, taktiksel olarak bunu siyaset arenasına başarılı bir şekilde sürmüş olmalarıydı. Daha 7 Haziran arifesine kadar "barış açılımı" diyen iktidar aniden çark edip "ortada bir kürt sorunu yok!" diyerek herkesi şaşırtmıştı! 17-25 Aralık operasyonları ile çok ağır bir itham altında kalan, buna rağmen oluşturduğu kendi yargı kurumlarında bile aklanamayan Tayyip Erdoğan ve onun sözcüsü olmanın ötesine geçemeyen Ahmet Davutoğlu, miting meydanlarında kısmen teşhir edildi! HDP'nin seçim meydanlarında yürüttüğü kampanyanın en can alıcı taktiği "seni başkan yaptırmayacağız!" ve "inadına barış!" söylemleriydi. Büyük İnsanlık adını verdikleri her miting alanı, barış ve kardeşlik özlemi ile coştu! Bunda sempatik tavırları ile geniş kitlelerin sevgi ve takdirini kazanan Selahattin Demirtaş'ın rolü büyük olmuştur. HDP'nin 7 Haziran zaferinin ikinci bir etmeni de "Türkiye partisi" olma iddiasıydı! Bu söylem, eskiden beri oylarının boşa gittiğini düşünen emek yanlıları için bir umut oldu. Çünkü bunlar HDP ve Demirtaş'a hayranlık duyduğu halde, Kürt kimliğinden dolayı mesafeli duruyorlardı. Bir yandan da kullandıkları oyların; oy oranları hala % 1'i dahi bulmayan sosyalist çıkışlı partilerle CHP arasında heba olduğunu düşünüyorlardı!. Bu kesimler tercihlerini HDP'den yana kullanarak, kazanılan zaferde rol oynadılar! Tabiki bunda seçime parti olarak girmeyip, blok olarak destek veren diğer sosyalist partilerin de payı vardır. Burada altı çizilmesi gereken nokta, partiyi meclise taşıyan gene Kürtlerin kendi oyları olmuştur!..7 Haziran genel seçimlerinde istediğini elde edemeyen Tayyip Erdoğan, AKP iktidarını da kullanarak yeni strateji ve hedefler belirledi. Her şeyden önce ırkçı söylemlerini artırarak halklar arasında ki "ötekileştirme" ve "ayrıştırma" politikasını en uç noktaya taşıdı. Suruç, Diyarbakır ve Ankara katliamlarında bütün işaretler AKP-IŞİD işbirliğini gösterirken, onlar dikkatleri özellikle Kürt ve sol örgütler üzerinde toplamaya çalıştılar. Oysa ki, zaten iktidarda olmalarına rağmen hiç bir katliamın failini ortaya çıkarmayarak, kendi iddialarının altında kalmışlardı! Buna rağmen kendi seçmeni ile birlikte MHP tabanının ırkçılarını da kazanmayı başardılar!.. Özellikle Ankara katliamı ile halkın gözü korkutularak, HDP mitinglerinin önü kesildi. İnsanlar korkudan miting alanlarına gidemezken, HDP li millet vekilleri de cenaze taşımaktan ve taziye ziyaretlerinden zaman bulup miting yapamaz oldu! Maalesef bütün bunlar olurken, bu çığlıkları duyup yardıma koşmak yerine ayrıştırılan, ötekileştirilen ve toplu olarak katledilen Kürtler için sevinen bir türk toplumu vardı!..AKP ırkçılık ve dökülen kanlar üzerinden siyaset yapıp bir de üstüne üstlük "yavuz hırsız ev sahibini bastırı!" misali HDP'yi kamuoyunda sorumlu gösterdi. Özellikle Ankara katliamından sonra HDP muhalefet yapmayı bırakarak AKP'nin işini kolaylaştırdı. Bunda her ne kadar medyanın rolü olsada, esas olan HDP'nin muhalefet yapmakta yetersiz kalması ve yılgınlık işaretlerinin başlamış olmasıydı. Artık Haziran seçimlerinin kampanyasından çıkıp, yeni teori ve taktikler geliştirmeleri gerekirdi. Her katliamın ardından "inadına barış!" diye halkı cellatların arasına sürmek, daha fazla ölümlerin yaşanmasından başka bir şeye yaramadı! Nitekim AKP kazançlı çıktı ve kazandığı 317 koltuk ile başı döndü!. Hem dış, hem de iç siyasette radikal eylemlere girişti. Kendi zararlarına olan her şeyi devlet sırrı kapsamına alıp; hem görsel hem de yazılı basına sansür uyguladılar!. Cumhurbaşkanına yapılan en ufak bir eleştiriye dahi hakaretten dava açıp, düşünen insanları ceza evlerine doldurdular!.. Sonuç ortada! HDP yöneticileri bir an önce seçim ve katliam psikolojisinden kurtularak, yeni stratejiler geliştirmek zorundadırlar! HDP'li vekillerin kararlılık ve mücadele azimlerinden kimsenin en ufak bir şüphesi yok. Bu cesaretlerini oturma eylemleri ve açlık grevlerinin en önünde yer alarak zaten gösteriyorlar. Çoğu zaman gaz bombalarından da ilk olarak kendileri etkileniyorlar! Ama onlar enerjilerini partinin beyin takımı olarak daha farklı yöntemler geliştirmek için kullanmalı ve bu tür aktiviteleri daha alt katmanlara bırakmalıdırlar. Kürt illerinde zamansız ve hazırlıksız ilan edilen "öz yönetim" ısrarından vaz geçilmeli; Türkiye Partisi olma konusunda daha ciddi adımlar atılmalıdır!.HDP yöneticileri 6 Aralık tarihi itibarı ile kampa girmiş bulunuyorlar. Temennimiz o kamptan, katledilen Kürt halkı ve kendilerine umut bağlayan bütün diğer halklar için somut ve acil önerilerle çıkmalarıdır!.
Barış Nereye Kadar?
.