.
Aylardır her yanımız karmaşa, keskinlik ve karşıtlık içinde. Yıllarca istikrar diye, ileri demokrasi diye AKP iktidarı olmalı, sürmeli anlayışı dayatıldı ve bundan 12 yıl boyunca da sonuç alındı. Görüyoruz ki;artık ülkede istikrar yerine karmaşa hakim. Bırakın “ilerisini”,12 Eylül günlerini aratan baskıcı bir demokrasi anlayışı egemen olmuş.Yolsuzluk, rüşvet, talan,Haksızlık, hukuksuzluk, yargının siyasetin egemenliğine girmesi,Yasa dışı dinlemeler, evlerin içinde gizli kameralar,Batıda Gavur İzmir, Doğuda Zerdüştler diyen nefret dilleri,Yaşam tarzlarına müdahaleler,En küçük haberde bile iktidardan talimat alan “yeter ki siz üzülmeyin” diyerek eğilen basın,Ekonomide bırakın IMF’ye borç vermeyi,artık adı söylenmese de yaşanan düpedüz devalüasyon,Daha kötüsü, daha acısı tüm bu yaşananlara karşı halkın vurdumduymazlığı, tepkisizliği,“Çaldıysa çalışıyor”,“Kime ne, çalınan benim param değil mi?” gibi garip, sosyolojik araştırma konusu olacak tavırlar, anlayışlar.Görülen, netleşen o ki;bu ülkede politikacıların yolsuzluklarını, talanlarını, etik dışı davranışlarını,uygulamalarına karşı çıkmadan, yargılamadan, eleştirmeden önce halkın bu konulardaki anlayışlarının evrensel düzeye gelmesini sağlamak için çaba gerekiyor.Sonuçta “her şey kılıfına uyduruluyor, her şey mübah”, mademki; hukukun da, ahlakın da her şeyin üstünde “milli irade” vardır deniliyor ve çözüm olarak da sandık gösteriliyor,o zaman “milli irade”, “etik” düşünebilmeli ki; sandığın sonucu da sağlıklı çıkabilsin. Yıllar önce Martin LUTER “Beni korkutan kötülerin baskısı değil, iyilerin kayıtsızlığıdır” demiş. Bu ülkedeki rahatsızlıklardan iyiler de rahatsız olmalı artık.