.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972 tarihinde
"T.C.Anayasasının tamamını veya bir kısmını tağyir,tebdil ve ilgaya cebren teşebbüs" suçunu işledikleri gerekçesi ile idam edildiler.Yani Anayasayı ortadan kaldırmaya ve uygulanmasını engellemeye teşebbüs ettikleri için idam sehpasına gönderildiler. Bu gün onları asanlar dahi pişmanlıklarını ifade etmekten geri durmuyorlar. Zira o gün onların Anayasayı ortadan kaldıracak veya uygulanmasını engelleyecek güçleri ve örgütlülüklerinin olmadığı, bu nedenle böyle bir suçun oluşmadığı görüşündeler.Ama bu gün ülkemizde anayasa neredeyse günü birlik ihlal edilir hale geldi. Şükür idam cezası yok. Yoksa her şehrin bir sürü meydanına idam sehpaları kursak yetişmez, onları asabilecek kadar çok cellat bulamayız.Bunların yani Anayasayı ihlal edenlerin içinde kimler yok ki. Kaymakamından Valisine, Vekilinden Bakanına, Başbakanından Cumhurbaşbakanına kadar bir yığın yönetici başı çekmekte Anayasayı ihlal etmek hususunda.Tabi bunları yerel yöneticiler ve sözde hukuk insanları takip etmez mi? Yaptıkları uygulamalar, verdikleri kararlar ve söyledikleri bir sürü nutukta anayasayı ihlal ettiklerini görmeyen var mı?Cumhurbaşbakanın hafta sonu söylediği şeylerin tamamı anayasayı ihlal değil mi? Ettiği tarafsızlık yeminini ihlal etmesi bile başlı başına bir Anayasa ihlali sayılmaz mı? Bulduğu her kalabalığa attığı nutuklarda Anayasadan şikayet etmek, onu değiştirmek için fiili başkanı olduğu partinin 400 milletvekili çıkarması için oy istemek Anayasayı ihlal etmek değil midir?Metal işçileri grevinin
" Milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu gerekçesi ile karar veren bakanlar kurulu kararına imza koyan herkes bana göre Anayasal bir hakkı engelleyerek Anayasayı ihlal suçu işlemişlerdir.Anayasal ve yasal bir hak olan metal işçileri grevinin Milli güvenliği nasıl bozduğunu anlayanınız varsa beri gelsin. İşçi sınıfının ekonomik ve özlük haklarının düzeltilmesi yani ekmeğinin azıcık daha doyurucu olacak kadar büyümesi için aldığı grev kararı milli güvenliği nasıl bozuyor acaba? Bunlar zaten kevgire dönmüş sınırlarımızda nöbet mi tutuyorlar? Bu işçiler iç güvenlik personeli midir? Deniz veya hava kuvvetlerimiz bu işçilere mi teslim edilmiştir? Yoksa bu metal işçileri Dış temsilciliklerimizde görevliler de biz mi bilmiyoruz.Yani dostlar demir ve çelik üretiminde, beyaz eşya ve otomobil imalatında çalışan ve sadece geçinebilecekleri bir ücret talebinden başka hiç bir gerekçeleri olmadan greve çıkan bu işçiler hiç kimsenin bilmediği bir milli güvenlik görevi mi yapıyorlar?Tüm dünyada sermaye sınıfı ile emek arasında bir çatışma söz konusudur ama hiç bir ülkede böyle bir gerekçe ile grev ertelemesi mevcut değildir. Bu bizim burjuvalaşmamış para babalarının Siyasal iktidarlar aracılığı ile dayattığı bir yasal düzenlemeden başka bir şey değildir.Eğer klasik bir burjuva birikiminden bile yoksun sermaye sınıfı böyle kararlar aldırabiliyor ve Milli güvenlik gerekçeleri ile grev erteletebiliyor iseler, burada işçi sınıfına da bir görev düşüyor demektir.
Bu görev; sınıf dayanışmasıdır.Bu görev; Anayasanın ve yasaların evrensel hukuk kuralları çerçevesinde uygulanmasını istemek ve bunun için birlik içerisinde mücadele etmektir.Bu görev; tüm sınıf dostları ile bütünleşmek ve yasa koyucuyu, yürütmeyi ve yargıyı hiç olmazsa mevcut yasaları uygulamaya zorlamaktır.Bu görev; Anayasaya bağlılık ve tarafsızlık yemini etmiş olan Cumhurbaşbakanın söylediklerinin tersine bir anayasa yapabilecek meclis çoğunluğu yaratmaktır.Bu görev; Krallık yolunda yol alan ve bunun için çırpınan AKePe iktidarından kurtularak, gerçekten halktan yana ve hukuka saygılı, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkan ve onu geliştirmeyi önüne koyan bir iktidarı hayata geçirmektir.Ama bu görev en başta birliği sağlamak, örgütlü ve meşru bir mücadele hattı tutturmaktır. Bunun için mevcut durumda bile hukuku sonuna kadar işletmeye çalışmak, tüm işyerlerinde mücadeleyi örmek ve örgütlemek, sınıf dayanışmasını doruğa çıkarmak gerek.Özetlemek gerekirse dostlar, yasal ve anayasal tüm haklarımızı sonuna kadar kullanmak, ihlal edenleri teşhir etmek ve tüm idari kesimleri hukuk içerisinde kalmaya zorlamak gerek. Yoksa Suudi krallığını bile aratacak bir düzenleme dayatanların ekmeğine yağ süreriz. Böyle olursa da kendi idam kürsüsüne tekme atabilen
Deniz' lere ihanet etmiş oluruz.O halde; Anayasa mı, oda ne demeyeceğiz, dedirttirmeyeceğiz.