Alleben’in şirazesi bozuldu

.

Şirazenin sözcük. Açılımı: “Kitap ciltlerindeki sayfaların dağılmamasını sağlayan kumaştan fitildir.” Şiraze denge sağlayıcıdır. Yaşamlın kilit noktasıdır.  Şiraze çıkınca' her şey dağılıverir, düzen bozulur.Fransızlar kentimize girdiğinde de her şey darmadağın olmuş, düzen bozulmuştu. O güne kadar kardeş kardeş bir arada yaşadığımız, Allebenlerde, Kavaklıklarda birlikte sahre yaptığımız Ermeniler, Fransızlardan yüz bulup düzenin dağılmasına katkıda bulununca, bunun bedelini de geleceklerinin kararmasıyla ödemişlerdi.Antep savaşı destanına şair Şerif Dai:“Kara imiş şu Antebin yazısıMelemiyor koyun ile kuzusu,Her köşe başında yiğit ölüsüHanı benim mor sümbüllü bağlarımAntep diye hazin hazin ağlarım…” diye başlayıp Alleben’in şirazesine şöyle dokunmuştu:“Alleben’in şirazesi bozulduHumanıza kara yazı yazıldıCamilere şehit kabri kazıldı.Hanı benim mor sümbüllü bağlarımAntep diye hazin hazin ağlarım…”Alleben’i kara kara izlerken aklıma hep Eskişehir’in porsuk deresi gelir. O dereyi iki kez gördüm. İlk gördüğümde, kentin içinden akan bir arıktı. İkinci gördüğümde üstünde sandallarla gezinilebilen bir Venedik’ti.Demek ki, doğal güzellikleri yok eden de, olmayan güzelliği var eden de kentlerde Belediye başkanları oluyor. Biz şimdi politikayı bir yana bırakalım da bugün şirazesi tümden bozulan Alleben’imizin dününe bakalım.Alleben bir bakıma İncilipınar demektir. Biz Allebenin doğal güzelliğini bozmakla yetinmedik, İncilipınar’ı da çöp arabasına yükleyip çöplüğe gömdük.Çocukluğumda annem, özellikle de Ramazan akşamlarında elime kalaylı satılı verir;“Git oğlum İncilipınar’dan su getir, orucumuzu bu güzel pınarın buz gibi suyuyla açalım,” derdi.Nasıl bir hevesle, koşarak giderdim İncilipınar’a! Evimiz Akyol’daydı. Pınara ulaşmak için 10 metre filan yol almam gerekirdi. Bostanarasından, marullara basmamaya özen göstererek geçer, satılımı pınarımızın duyumsuz suyuyla doldurup eve dönerdim.Başka günlerde benim gibi ufak çocuklarla Alleben’e balık avlamaya giderdik. Bizim balık sandığımız ise kurbağa yavruları, iribaşlardı. En çok bugünkü Öğretmenevi bahçesinde bulunan elektrik fabrikasının Alleben’e karışan sıcak sularında yüzerdi biri başlar. Biz onlara tokaç balığı derdi.Tokaç balıklarımızı, sıcak buyla birlikte 35’lik boş rakı şişelerine doldurur, eve dönerdik. Ne yapacaksak artık o canım mini minnacık kurbağa yavrularını…Elektrik fabrikası önünden, Maanoğlu köprüsüne doğru çıkarken önümüze 7 Söğüt gölü gelirdi. Göl diyorsam adı göl. Biz çocuklar, bu gölün belimizi bile aşmayan düzeydeki suyunu şapur şupur sıçratarak kulaç atar, yüzdüğümüzü sanırdık.Daha ilerde 8 Göl vardı. Ama orada yüzmeye cesaret edemezdik. Zira 8 Söğüt suyunun derinliği boyumuzu aşardı.Aslında uzunluğu kilometreleri aşardı ama bizim için Alleben bu kadardı. O güzelim derenin en önemli özelliği yüze yakın hınarcıklarının oluşuydu. O pınarcıklardan sızan sular, damlaya damlaya göl olur, gür bir suya dönüşürdü.Aklıevvelin biri emir verdi, Alleben deresi restore edildi. İki yanı sur gibi duvarla çevrildi, o yüze yakın pınarı kuruttu. Bugüne allebenin kala kala çocuk çişi kadar bir su akarı kaldı.Siz buna Alleben’in şirazesi bozuldu, demezsiniz de ne dersiniz?Gelecek hafta size Hayri Balta ustamızın Alleben’inden alıntıları bölüşeceğim. DÜNKÜ ALLEBEN DEREMİZBUGÜNKÜ ALLEBEN DERESİ    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri