Emek, barış ve demokrasi, eşitlik ve özgürlükten yana tüm güçlerin, hemen herkesin üzerinde mutabakata vardığı konu, Türkiye’nin hızla daha da karanlık bir sürece doğru sürüklendiğidir. Herkes AKP iktidarının gerçek yüzünü görmüş olmalı...Bu doğru ise her şeyin gözden geçirilmesine ve birçok şeyin sarsıcı biçimde değerlendirilmesine ihtiyacımız var. Güçleri derlemek, toplamak, işçi ve halk hareketini örgütlemek, geliştirip güçlendirmek için adeta iğneyle kuyu kazacağımız bir süreçteyiz ve her kesin buna uygun davranmasını istemek, hepimizin, herkesin görevi olsa gerek.Zira hem içeride hem dışarıda savaşa sürüklenen bir Türkiye tablosu ile karşı karşıyayız. Sınıf ve emekçi hareketi neredeyse ezilmiş halde. Türkiye’yi ve dünyayı kana boğan IŞİD terörü, iktidarın şiddeti, Cizre, Nusaybin, Sur, Bağlar ve diğer yerlerdeki savaş, her geçen gün artan ölümler, bu şiddet karşısında geliştirilen direniş ile şiddet ortamı ve patlayan bombaların yarattığı kaos devam ediyor.Kürt direnişi ise zorlu bir süreçten geçiyor. Yeni hamlelerin nasıl bir ortam yaratacağını kestirmekse zor! Türkiye demokrasi güçleri ile Kürt demokrasi güçlerinin güçlü bir ortak payda yaratarak ‘çözüm ve müzakere’ eksenli bir süreçte ilerleyemediği koşullarda, gelişmenin savaş eksenli ilerlemesi ise kaçınılmaz görünüyor.Suriye yönetiminin yıkılması ve yerine Sünni-İslam bir yönetimim kurulması için büyük hesaplar içine giren Erdoğan iktidarı duvarlara toslamış, bir çok farklı faktörden dolayı oldukça sıkışmış olsa da, karşısında güçlü bir devrimci halk muhalefeti olmadığından, hâlâ amaçlarından vazgeçmiş/geçirilmiş değil.Bundandır ki, Kürtlere yönelik politikasında, AKP iktidarı hepten zıvanadan çıkmış bulunuyor. Rojava’daki her yeni gelişme başka bir savaş nedeni sayılıyor. Aylardır yaşananlar, bu gün hâlâ süren savaş politikası ve onun karşısında geliştirilen Kürt direnişi ve politikalar ise nesnel olarak Türkiye’yi bir iç savaşa sürükleyecek koşulları hazırlamaya devam ediyor.Ve bugün karanlık bir zamandayız. Böyle devam etmesi bu hesabın bozulmaması/bozulamaması halinde daha vahim bir sonuç kaçınılmazdır. Bunun için işçi ve emekçilerin, demokrasi mücadelesinden koparılmamış bir emek gündemi ve mücadelesi yaratması kaçınılmazdır. 1 Mayıs ‘Bunun için bile olsa’ mutlaka bir olanağa dönüştürülebilir.Bilindiği gibi işçi ve emekçi cephesinde hâlâ bir kanal açılabilmiş değil. İşçi sınıfının dönem dönem çıkışları olsa da bunlar lokal olmayı, ekonomik ve sendikalist düzeyi aşamıyor. Metal direnişi bunun somut kanıtıdır. Egemenlerin, Kürt sorunundan kaynaklı olarak yarattıkları milliyetçilik zehri sınıfın gözlerini kapatan bir bağ olmaktan çıkarılamadı. Sendikaların iktidarın arka bahçesi haline getirilmiş olmasında da Kürt sorunu önemli bir yer tutuyor. DİSK, KESK ve TÜRK-İŞ’e bağlı bazı sendikalar ise süreci anlamak ve hamle yapmakta yetenek gösteremedi. Buna işçi sınıfı partisi ve bir dizi devrimci hareketin sınıf içindeki ve sendikalardaki etkisizliği de eklenince tüm bu yaşananları ‘kaçınılmaz’ olarak görmemek için pek neden bulunmuyor.Tüm bu başlıkları ve özet vurguları yapmamızdaki asıl amaç, yaklaşan 1 Mayıs mücadelesinin nasıl ele alınması gerektiğine dairdir. İstanbul’un geleneksel dikkat merkezi olması da düşünüldüğünde, Taksim ve 1 Mayıs tartışması hepten önem kazanıyor. Bazı sendikalarımızın ikircikli bir tutum içinde olmakla birlikte, İstanbul’da bir mahkemenin “Taksim’de 1 Mayıs kutlanabilir” mealindeki kararını dayanak yaparak, bir kez daha “Taksim 1 Mayısı” tartışması açmış olması ise yukarıda özetlediğimiz tablonun hiç anlaşılamadığını gösteriyor. Sokağın yasaklandığı, neredeyse her demokratik hareket ve girişimin şiddetle bastırıldığı günümüzde, bir kez daha “1 Mayıs ancak Taksim’de kutlanır” biçiminde bir tutum, olsa olsa yaşanan hiç bir şeyi umursamamak, hiç bir sorumluluk taşımamak olacaktır. Sınıfa rağmen gündem yaratıp, sınıfın dışında tartışmakta ısrar etmek olacaktır.İşçi sınıfı ve emekçi sınıfların mevcut durumunu en çok sendikaların dert edinmesi gerekirken ve işçi sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs’ın sınıfın örgütlenmesi ve hamle yapması için bir olanağa çevirmesi, özelikle İstanbul’da sınıfın güçlü kutlaması için olanak yaratmak için seferber olmak gerekirken, Kürt, Türk tüm işçi sınıfının dayanışması ve mücadelesi için ileri bir hamleye hayati derece ihtiyaç varken bunu görmemek, olmayacak olanda ısrar etmek anlaşılır değildir. “1 Mayıs Taksim’de kutlanır” diyerek diğer tüm olasılık ve olanakları bir kenara itmek yerine, gerçeği görmek, İstanbul, Türkiye ve Kürt illerinde güçlü bir hamle yapmak için hazırlanmak gerek... Bunun için herkese sorumluk düşüyor.İstanbul önemlidir. Ancak en önemlisi işçi sınıfının 1 Mayıs’ta her yerde, her alanda sömürü ve şiddete karşı üretimi durdurmasını sağlamak, sokağa, alanlara çıkmasına olanak yaratmaktır.
1 Mayıs, Taksim, dönem ve sorumluluk...
.