Kemal Kılıçdaroğlu: 'Türkçe olmasaydı, Türkiye olmazdı'
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Dil Bayramı etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Türkçe olmasa, Türkiye olmazdı. Çünkü Türkçe olmasa Türk halkının tarih ve birliktelik duygusu, dolayısıyla da bağımsızlık ve özgürlük bilinci oluşmaz, kuşaktan kuşağa aktarılmazdı” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 26 Eylül Türk Dil Bayramı etkinliğine katıldı. Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi’nde gerçekleştirilen etkinlikte katılımcılara konuşma yapan Kılıçdaroğlu, “Dil Derneği’nin dergisine bürokratken abone olmuştum. Politikacı olarak, düz milletvekili olarak aboneliğim devam etti. Şimdi de genel başkan olarak Dil Dergisi’ne aboneyim. Dolayısıyla tüm dil severlerin bu dergiye abone olmasını yürekten istiyorum. Hocalarımız gayet güzel açıkladı; ‘Dil, tarih içinde yaratılan bütün kültürel değerleri ve üretimleri biriktirir, gelecek kuşaklara aktarır ve böylece toplumun tasada ve kıvançta birlikteliğini sağlar.’ Dilin bu kadar önemli bir özelliği var bu bakımdan şu söylenebilir; ‘Türkçe olmasa, Türkiye olmazdı. Çünkü Türkçe olmasa Türk halkının tarih ve birliktelik duygusu, dolayısıyla da bağımsızlık ve özgürlük bilinci oluşmaz, kuşaktan kuşağa aktarılmazdı.’ Dilin bu bütünleştirici ve kültürel bütünlüğünü çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk, Türk Tarih Kurumu’ndan hemen sonra 1932’de Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur” diye konuştu.
Atatürk’ün dil devrimine verdiği önemi aktaran Kılıçdaroğlu, “Ruşen Eşref, Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuna ilişkin önemli bilgiler aktarır. Ruşen Eşref’in aktarımına göre, Gazi Mustafa Kemal Atatürk 11 Temmuz 1932 akşamı Türk Tarihi Tektik Kurumu üyeleriyle toplanmıştır. Tarihe ilişkin konuşma bitmek üzeredir. Gazi Mustafa Kemal, ‘Dil işlevini düşünme zamanı gelmiştir’ der ve ekler: ‘Türk Tarihi Tektik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı, Türk Dili Tektik Cemiyeti olsun.’ Atatürk’ün bu talimatı üzerine ertesi gün 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tektik Cemiyeti kurulur. Yine Ruşen Eşrefin anlatımına göre, Atatürk yerli ve yabancı kaynaklardan öz Türkçe sözcükler arar, dile ilişkin incelemeler yapar. Atatürk’ün buyruğu ile 26 Eylül 1932’de Birinci Türk Dil Kurultayı toplanır. Atatürk bu dil kurultayında tezini anlatmak, dil uzmanlarını, yazarları, şairleri, gazetecileri ve bilimcileri dinlemek, bütün milleti kendi dili ile bilgilendirmek, tüzüğü, programı konuşmak ve merkez heyetini seçtirmek için çaba harcar. Birinci Kurultay’ın amacı Atatürk’ün bu sözlerinde gayet açık ifade edilmiştir” ifadelerini kullandı.
“12 EYLÜL DARBESİNDE EN BÜYÜK ZARARI MUSTAFA KEMAL’İN KENDİSİ VE ONUN MİRASI GÖRMÜŞTÜR"
12 Eylül darbesinden en büyük zararı Atatürk’ün ve onun mirasının gördüğünü aktan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk Dil Kurumu yeniden özerk bir yapıya kavuşturulmalı, yönetim ve araştırma etkinliklerinin özgürleştirilmesi sağlanmalıdır. Hep darbeden söz ederiz, darbe hukukundan söz ederiz. Darbeden en büyük zararı özellikle 12 Eylül darbesinde Mustafa Kemal’in kendisi ve onun mirası görmüştür. ‘Atatürk Atatürk’ dediler, Atatürk’ün bütün kurumlarını neredeyse kapattılar. Kapatılan o kurumlardan ikisi de Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’dur. Elbette ki Mustafa Kemal’in vasiyetine uygun olarak Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun yeniden eski koşullarda kurulması ve bizim de umarım yakın bir gelecekte toplantılarımız o kurumun çatısı altında yapmamız gerekir ve bunu sağlamamız gerekiyor. Bu konuda hepimizin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Hem 12 Eylül düzenlemesi hem de 12 Eylül darbe hukukunu tahkim eden bir 2 Kasım 2011 tarihli 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, bu kararnamenin de yürürlükten kaldırılması gerekiyor. Atatürk’ün kişisel mirasından tüm giderlerini karşıladığı Türk Dil Kurumu’nun Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda yeniden çalışması gerekmektedir. Dile sahip çıktığımız zaman; ülkemize, kültürümüze sahip çıkıyoruz. Kültürümüze sahip çıktığımız zaman geleceğimize sahip çıkıyoruz. Geleceğimize sahip çıktığımız zaman; özgüvenimiz artıyor. Halk ozanlarına tarihin derinliklerinden süzülüp gelip bizim kültürümüzü bize ve gelecek kuşaklara aktaran halk ozanlarına bizim şükran borcumuz asla ödenemez. Onların yüzyıllarca önce yazdığı şiirler, deyişler, türküler bugün hepimizin dilinde ama Farsça ya da Osmanlıca bir deyimi, bir deyişi ya da bir türküyü, bir şiiri, bir şarkıyı anlamamız mümkün değil. O nedenle dilimizi geliştiren katkı yapan, yabancı yerine Türkçe sözcükler üreten bürün dil bilimcilere şükran borçluyuz.