İHD Mersin Şube Başkanı Av Gazi İnci: İktidar yeni Anayasa adı altında toplumu dizayn etmek istiyor

İHD Mersin Şube Başkanı Av Gazi İnci: İktidar yeni Anayasa adı altında toplumu dizayn etmek istiyor

İHD Mersin Şube Başkanı Av Gazi İnci: İktidar yeni Anayasa adı altında toplumu dizayn etmek istiyor

 

 

MERSİN- BEKİR ŞAHİN: Türkiye’de Anayasa maddeleri işletilmeyip, hatta anayasal hak olmasına rağmen, birçok açıklama, eylem ve etkinlik gibi faaliyetlerin yasaklandığı, uzun tutukluluk sürelerinin yaşandığı, yargıya olan güvenin giderek azaldığı bir dönemde, iktidarın sivil demokratik bir anayasa hazırlama girişimi başta hukuk çevrelerinde, insan hakları savunucularında ve toplumun diğer büyük kesiminde çokta inandırıcı görülmüyor.

Türkiye’de özellikle son bir yıldan buyan devam eden yüksek enflasyon, zamlar, hayat pahalılığı gibi çok önemli sorunları varken, iktidarın Anayasa konusunu gündeme getirmesine ilişkin aynı zamanda hukukçu olan Mersin İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Av Gazi İnci, “İktidar Anayasa değişikliğini belli bir kesimi kriminalize etmek ve hedef haline getirmek için kullanıyor. İktidarın ekonomik, siyasal, hukuki, toplumsal ve diğer bütün eylem ve projesi kendine biat edecek bir toplum dizayn etme çabasında” dedi.

 

 

 

1-Türkiye’nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı var mı, varsa bu nasıl olmalı?

 

Anayasalar bir ülkede yaşanan tüm bireyleri kapsayan üst bir toplum sözleşmesidir. Anayasa’nın yani üst toplum sözleşmesinin ne kadar demokratik olduğu, o Anayasa’nın ülkede yaşana her bir bireyi, topluluğu, gurubu, azınlığı veya çoğunluğu sahiplendiği, birey hak ve yükümlülüklerini ne kadar eşit dağıttığı ile anlaşılır.  Türkiye’de Anayasanın bir ihtiyaç olup olmadığı hususunu da bu minvalde değerlendirebiliriz.

 

Sonda söyleyeceğimizi başta anarak meselenin temeline temas etmekte fayda var. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye’de etnik kimlik, inanç ve cinsel kimlik eşitliği üzerine bir çatışma, bir hak arayışı söz konusu. Yani tamamen demokratik diye başlayan Cumhuriyet süreci boyunca “Türkler” diğer tüm etnik kimliklerden, “Sünni Müslümanlar” diğer tüm dini inançlardan, “Erkekler” diğer tüm cinsel kimliklerden üstün bir konuma sahip olageldi. Geçmişten günümüze tüm Anayasa’lar da bu amaca ve üsluba hizmet etti.

 

1982 Anayasa’sı büyük oranda Türk, Sünni Müslüman ve Erkeklerin oligarşisini temellendiren bir anlayışa sahip. Eğer Türkiye toplumu olarak gerçekten eşit ve demokratik bir ülke emeli varsa kesinlikle Anayasa’nın değişmesi gerekir.

 

2-AKP Hükümeti bir yandan özgürlükleri kısıtlarken, masum insanlar yıllarca cezaevinde tutuklu olarak hakları ihlal edilirken, basın açıklamalar bile yasaklanırken, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Anayasa kararlarını tanımazken, ortağı MHP lideri Bahçeli Anayasa Mahkemesi kapatılsın derken, böyle bir yapının, böyle bir iktidarın Özgürlükçü bir Anayasa yapacağına inanıyor musunuz?

 

Anayasa yapma teklifine gelince; esasında iktidarın Anayasa değişikliğindeki amacı verdiği Anayasa teklifleri ile belli oluyor. Yakın zamanda Anayasa iktidar ortakları Anayasa madde 24 “Din ve vicdan hürriyeti” ve madde 41 “Ailenin korunması ve çocuk hakları” hükümlerinde değişiklik yapılmasına ilişkin Anayasa değişikliği teklifi vermişti. Her iki teklif de Anayasa ruhuna aykırı ve yukarıda bahsedildiği gibi kapsayıcılıktan uzak.

 

Anayasa madde 24 değişikliği başörtülü kadınlara tanınan hakların genişletilmesi ile ilgili. Bu teklifin zaten politik, toplumsal ve sosyokültürel olarak da ayrıca Anayasa’ya eklenmemesi gereken bir hüküm. İktidarın buradaki amacı ancak geçmiş iktidarların yanlışlarını politik bir malzemeye çevrilerek yeni ve temel bir toplumsal problem yaratmak olabilir. Anayasa spesifik bazı toplumsal sorunların ele alınacağı bir yer değildir. Bir üst normdur. Üst norma sadece başörtülü kadınlara eklerseniz, bu onlara tanınan ve tanınacak ayrıcalığın yasal dayanağı olur. Bu da Anayasa’nın kapsayıcılığı ile bağdaşmaz.

 

Anayasa madde 41 değişikliği ise evlenmenin sadece kadın ve erkek arasında yapılabileceği ile ilgili bir teklif. Esasında zaten medeni kanun ve evlilikle ilgili tüm düzenlemelerin lafzı evlenmenin kadın ve erkek arasında olacağına işaret ediyor. Ama iktidar yeni Anayasa değişikliğini belli bir kesimi kriminalize etmek ve hedef haline getirmek için kullanıyor.

 

3-AKP’nin yapmak istediği asıl amaç sizce nedir? Türkiye mevcut iktidar yapısı ile nereye sürükleniyor, ne gözlemliyorsunuz?

 

Açık ve net ifadeyle iktidarın ekonomik, siyasal, hukuki, toplumsal ve diğer bütün eylem ve projesi kendine biat edecek bir toplum dizayn etme çabasına işaret ediyor.  Fakat esasında artık iktidarın eyleminde, amaçlar değil meşruiyeti sorgulanmalı. Çünkü devletin her türlü eylemindeki temel öncül yasallıktır. Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesini veya AİHM’i tanımamak, yargıyı emellerine alet etmek, yozlaşmış değerler yaratmak, toplumda baskı, korku ve ayrışma yaratmak, tüm devlet adamlarının adının yolsuzluğa karışması iktidarın amaçları konusunda tartışmaya açık değil. Bu eylemler öncelikle –yasal- değildir ve amaçları dahi tartışılmadan direkt ortadan kaldırılması gereken birer sorundur.

 

Son yirmi yıldaki devlet yapısını değerlendirmek gerekirse geldiğimiz aşama ile devleti 3 oda 1 salon eve benzetmek mümkün. Odalarda yasama, yürütme, yargı erkleri bulunuyor. Bütün direktifler ise büyük salonda bulunan tahttan gidiyor. Bu evin bahçesinde yaşayan halk ise derdini kime anlatmak isterse istesin son karar yine o tahtın isteğine göre şekilleniyor. Türkiye’de erklerin bağımsızlığını tartışacağımız günleri çoktan geride bıraktık. Artık o bağımsızlığı yeniden inşa etmenin yollarını konuşmanın vaktidir.

 

4-Türkiye’de halen cezaevleri sayısı, AKP döneminde açılanların sayısı ve cezaevlerinde kalan mahkum sayıları istatistik verileri var mı, varsa nedir? Cezaevi koşullarını nasıl buluyorsunuz, dernek olarak size içerden gelen şikayetler oluyor mu, nasıl yardımcı oluyorsunuz?

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 01.08.2023 verilerine göre Türkiye’de 280’i kapalı olmak üzere 407 hapishane var. Bunların %70 ine yakını son on yıl içerisinde inşa edildi.

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 02.10.2023 verilerine göre Türkiye hapishanelerinde toplam 261.082 mahpus bulunuyor. Bunlardan 43.936’si hapishanede tutuklu olarak bulunuyor. Mahpusların 39.850’si Açık Hapishanelerde kalırken 221.232’si kapalı hapishanelerde. Hapishanelerde 65 yaş ve üzeri 3.839 ve 18 yaş ve altı 2.459 kişi bulunuyor.

Esasında salt bu istatistiklerden bile çıkarılacak çok sosyolojik sonuç var. Son 10 yılda ülke gündemindeki siyasi istikrarsızlık ve kiriminalizasyon politikası sebebi ile siyasi mahpus sayısında büyük bir artış oldu. Bu da ülkedeki açık hapishanelerin kapatılması ve yüksek güvenlikli, insan hakları kriterlerinden uzak, baskı dolu kapalı hapishanelerin inşa edilmesinin yolunu açtı. Mahpuslar kapalı hapishanelerde tecrit koşullarında yaşamakta.

Bize de hapishanede yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bir çok şikayet geliyor. Gelen şikayetler üzerine ziyaret gerçekleştirerek mahpuslardan ve kimi zaman hapishane idaresinden aldığımız bilgiler üzerine raporlar hazırlayarak bir çok kurum ve birime gönderiyoruz. Bize gelen şikayetlerin ekseriyetinde hasta mahpuslar ve infazı yakılan mahpuslar oluşturuyor. Şu anda hapishanede kalamayacak derecede ağır hastalığı olan, şartlı tahliye koşulları oluşmasına rağmen tahliye edilmeyen onlarca mahpus var. Yine mahpuslar koğuştaki sağlık ve sosyal imkanları ile koğuşlara uygulanan tecrit politikalarına ilişkin çok başvuru geliyor. Ayrıca hapishane çalışanlarının mahpuslara yönelik tahkir edici, kışkırtıcı ya da insanlık dışı tavırlarına ilişkin de bütün mahpuslar şikayetçi.

 

5-Mahkemelerde adil yargılama ve adil kararlar verildiğine inanıyor musunuz?

Mahkemelerde adil kararlar verilmediğini biliyoruz. Mahkemeler de bizim, onların adil karar vermediğini bildiğimizi biliyorlar. Türkiye’deki yargı erkleri ya tamamen siyasallaşmaya itiliyor, ya da sindirilerek iktidar odaklı karar vermeye mecbur bırakılıyor. Yargı iplerini bir anda teslim etmedi iktidara. Maalesef 20 yıl içerisinde yavaş yavaş, mevzi mevzi, teslim oldu. Bugün politik yargılamalarda, mahkeme kürsülerinde direk AKP-MHP karışımı bir sıfat görüyoruz. Yargı tarihsel sorumluluğu konusunda çok ciddi bir zaafa düştü ve tüm Türkiye bunu ağır bedellerle ödüyor, daha ağır bedelleri de ödeyecek maalesef.

Bir ülkedeki yargı iktidar ile birey arasındaki kontrol ve denge mekanizmasının en temel garantisidir. İktidarlar hangi ideoloji ile yönetime gelirlerse gelsinler gücü eline aldıkları zaman doğası gereği yozlaşma ve otoriterleşme eğilimi gösterir.

Bu noktada bireyin sığınabileceği tek unsur yargıdır, adalettir. Temel hak ve özgürlüklere yapılan ağır saldırılara karşı her zaman yargının tavrı net olmalıdır. Çünkü temel hakların sahibi onu ihlal ettiğiniz kişi değildir, toplumun tamamıdır. Bir veya birkaç kişi üzerinde ihlal edilmesine izin verilen bir temel hak, yarın tüm toplum üzerinden saldırılara açık hale gelir. Nitekim geldi de. Bugün tüm temel haklarımız askıda. Sadece muhalifler için bile değil. İktidar yanlıları bile beğenmedikleri iktidar uygulamalarını dile getirmeye korkuyor. Tüm toplum distopik bir baskı ve gözetlenme psikolojisi içinde. Ve bunun en büyük sorumlusu yargıdır.  Bu konuda yargı unsurlarının hantal duruşundan kurtularak, iktidar baskılarına karşı radikal bir çıkış yapması, iktidarın hamaset diline alet olmaması, gerçek anlamda hukuka yeniden işlerlik kazandırması ülkenin demokrasi emellerine doğru tek kurtuluş yoldur.

 

 

6-Türkiye’deki hak ihlallerine karşı toplum, yeteri kadar bir direnç, tepki göstermiyor. Bunun için ne yapılabilir?

Az önce bahsettiğim gibi halkın en büyük garantisi yargıdır. Her topluluk gördüğü haksızlığa, zulme karşı tavır alma, karşı çıkma eğilimi gösterir. Bu konuda da en büyük garantisi yine yargıdır. Fakat az önce bahsettiğim gibi yargı iktidarın bir “odası” haline geldiğinden muhalif ya da değil fark etmeksizin sesini çıkarmaktan geri durabiliyor. Çünkü haklısınız, halkın ve ülkenin iyiliğini istiyorsunuz, biliyorsunuz, kendinizden eminsiniz ama konuşursanız güvendiğiniz     “Yargı” size terörist diyecek.

 

Kısacası; toplum kendi çapında tepki gösteriyor. Fakat halkın eğitim durumu, sosyoekonomik şartlar ve kriminalize olma korkusu bu tepkinin güçsüz ve cılız kalmasına sebep oluyor.

 

Sn. başkan sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz. www.yenicizgihaber.com YENİ ÇİZGİ

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri